Mahcup bir teşekkür

Sesli Dinle
A -
A +
Depremden sonra öyle sahneler gördük ki geçmişte döktüğümüz gözyaşlarından utandık. Kişisel gelişimin, seminerlere katılmak veya çok kitap okumakla ilgisi olmadığını anladık.
 
Bu arada bazı kelimeler gerçek anlamlarıyla yeniden buluştu. Popüler kültürün gürültüsünde tahrif olan bazı kavramlar yeniden tarif edildi.
 
Mesela mağdurlara yardım etmek için kumbarasını kıran yetim çocuk cömertliğin
 
Gece karanlığında enkazdan bir ses duyduğunda canını hiçe sayarak içeri giren madenci cesaretin
 
Altı yaşındaki çocuğunu depremde kaybedince “Rabbim bize bir gül emanet edip altı sene koklattı. Altı senenin her anı için binlerce şükür borçluyum” diyen baba teslimiyetin
 
Enkaz altında kurtarılma ümidini kaybedince, “Borçlarımı ödeyin, kimsenin hakkı kalmasın bende” diye vasiyet videosu çeken kadın mesuliyetin
 
Herkes sosyal medyada bağrışırken, gece yarısı elini açıp gözyaşlarıyla depremzedelere dua eden felçli amca da samimiyetin tarifini yaptı.
 
Bu arada cehaletin ve ihanetin tarifini yapanlar da oldu. Ama soru çalarak sınav geçmeye alışanlar, kenetlenip mağdurlara yardım etmeye çalışanların karşısında imtihanı kaybettiler.
 
Milleti bölmeye çalışanlar ve iç savaş çıksın diye dua edenler, depremzedeler soğukta üşümesin diye buğulu gözleriyle evinde kaşkol ören kız çocuğuna yenildiler.
 
Bu imtihanı en ağır şekilde yaşayan mağdurlara bir sözümüz yok! Yüreklerinden gelen acıyla konuşacaklar elbette. Ama zift gibi koyulaşmış nefretlerini milletin acısına sos niyetine bandıranların fırsatçılığı midemizi bulandırdı.
 
Cenaze evinde bağırıp çağıranlar sakın niyetlerinin kamuoyunu aydınlatmak olduğunu falan söylemesin. Çünkü böyle zamanlarda kin ve nefretle söylenmiş sözler, doğru da olsa yarayı daha çok kanatır.
 
Şimşek de ortalığı aydınlatır belki ama en karanlık zamanlarda insanı şimşek değil, kandil ışığı rahatlatır.
 
Hayatlarını bir kandil ışığı dinginliğinde yaşayanlar, onca acıya rağmen isyan etmeden sükûneti tercih edenler, başkalarına yardım etmek için kendilerinden vazgeçenler bu ülkenin sigortasıdır.
 
Kime oy vermiş olursa olsunlar, siyaset ve hamasete bulaşmadan feraset gösteren bu güzel insanlara mahcup bir teşekkür borçluyuz bence.
 
Onlar, bu toprakların asıl sahibidir.

Musalla

Geçen hafta birisi “Artık Allah ve devlet kelimelerini aynı cümlede, aynı yerde görmek istemiyorum” diyerek bir paylaşım yaptı. Devleti “para, reyting, şöhret” gibi kelimelerle aynı cümlede sıkça buluşturan bu kişinin, kelimelerin randevusuna müdahale çabası herkes gibi benim de canımı sıktı.
 
Bunu okuyunca aklıma bir cenaze namazı, devletin görevlendirdiği imam ve cenaze namazı için alınan tekbir geldi. Yani bu kişinin bir arada görmek istemediği kelimeler, bir cami avlusundaki musalla taşının yanında buluşuverdi.
 
Sonra bu zihniyette olan insanların arkasından “Allah” ve “rahmet” kelimeleri bir cümlede nasıl buluşacak acaba diye düşündüm.En sonunda da TRT adına çok üzüldüm.

Enver Abi geliyor!

Enver Ören Abi on yıldır aramızda değil. Her vefat yıl dönümünde olduğu gibi bu sene de aynı hatırayı yazıyorum. Çünkü hâlâ ne zaman birisi, “Enver Abinin vefatına bir türlü alışamadım. Sanki hâlâ aramızdaymış gibi hissediyorum” dese aklıma aynı şey geliyor ve on yıl önceye gidiyorum.
 
Cenaze namazını kıldıktan sonra, defin için dik yokuşu tırmanan kalabalıkla birlikte yürüyordum. Dudaklardan dualar, gözlerden yaşlar dökülüyor, Haliç ıslak ıslak titriyordu.
 
Bir ara arka tarafta bir hareketlenme oldu. Dönüp baktım. Birkaç metre ötede tabutu taşımak için birbiriyle yarışan cemaatin yukarı doğru geldiğini gördüm. Bu arada birisi, “Enver Abi geliyor, şu ortayı biraz açalım!” diye seslendi.
 
Aradan on yıl geçti. Hâlâ, Enver Abinin yokluğuna alışmaya direnen bir yürekten taşmış bu cümlenin hüznünden kurtulamıyorum.
 
Ve ölümün bir son değil başlangıç olduğunu iliklerime kadar hissediyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.