Şükran ve küfran

Sesli Dinle
A -
A +
Bugünlerde dünyanın herhangi bir ülkesindeki bir psikoloğa gitseniz, muhtemelen size içinde şükran geçen bir cümle kuracaktır. Herhangi bir üniversitenin psikoloji bölümünde yayınlanan makalelere göz atsanız, yine şükranla ilgili yüzlerce çalışma görürsünüz.
 
Yapılan bu araştırmaların sonuç kısımlarında, şükran duygusunun insanı iyileştirdiği yazıyor hep. Araştırmacılar, sürdürülebilir mutluluk için şükran duygusunun vazgeçilmez bir şart olduğunu savunuyorlar hararetle.
 
Ayrıca dünyanın birçok ülkesinde şükran duygusunu geliştirmek için Yoshimoto Ishin tarafından geliştirilen Naikan Terapisi kullanılıyor. Bu terapide insanlar her gün yirmi dakika boyunca sahip oldukları güzellikleri, insanlara faydalı olmak için neler yaptıklarını ve insanlardan hangi konularda iyilik gördüklerini düşünüyor ve yazıyorlar.
 
Şükran duygusunu körelten şeyler de listelenmiş tabii bu araştırmalarda. İnsanların açıklarını aramak, kendini diğerlerinden üstün görmek, kıskançlık, kin ve nefret duymak gibi duygular şükran duygusunun önüne set çeken davranışlar olarak etiketlenmiş.
 
Şimdi diyeceksiniz ki “İyi de biz bunları biliyoruz zaten.”
Ben de o zaman derim ki; “İyi de yazmamın sebebi bu zaten.”
Çünkü yüzyıllardır çok iyi bildiğimiz şeyleri, Batı dünyasının acemi tercümelerinden öğreniyoruz. Nimet yerine güzellikşükür yerine şükrankibir yerine narsisizm, dua yerine şükran günlükleri, ibadet yerine meditasyon yazarak bizden aldıklarını yeni bir ambalajla yeniden bize sunuyorlar. Biz de çizilen robot resme bakıp unuttuklarımızı hatırlamaya çalışıyoruz.
 
Şükran günlükleri tutma tavsiyesini veren kim? Pozitif psikolojinin önemli isimlerinden Martin Seligman.
 
Ne diyor peki Seligman? Her gün sahip olduğunuz nimetler için oturup şükredin. Size iyiliği dokunan insanları bulup onlara teşekkür edin. Size kötülük yapanları affedin. Hayata olumlu bakın.
 
İyi de biz şükretmenin ve tevekkülün insan ruhu için ne kadar iyileştirici bir gücü olduğunu niye Seligman’dan öğreniyoruz? Tamam, o da anlatsın ama biz en azından “Sen giderken biz dönüyorduk” falan diyelim. Onu da diyemiyoruz.
 
Adamlar çerçeve programını bizden almışlar, şimdi bize müfredat yazıyorlar. Biz de kaldığımız derslerin kredisini tamamlamak için bu dersleri alıyoruz ama maalesef denklik alamıyoruz. Çünkü müfredat aynı gibi gözükse de programlar farklı.
 
Şöyle ki inancı olmayanlar bir noktada tıkanıp kalıyor. Kendisine iyilik edenlere teşekkür ediyor, hayata olumlu bakıyorlar. Ama sahip olduğu nimetlerin şükrünü kime yapacağını bilemedikleri için mecburen terapinin sonunda evrene kısa mesaj yollamak zorunda kalıyorlar.
Denklik problemi de işte burada ortaya çıkıyor.
 
İnanmayan insanların evrenle bu ilişkisi normal. Ama hem Allaha inanan hem de evrene mesaj gönderenlerin tarifesi biraz kafa karıştırıyor. Cenaze namazında selam verdikten sonra, “Işıklar içinde uyusun” demek gibi bir şey işte.
 
Şöyle düşünün: Beş vakit namaz kılan birisi her namazdan sonra dua etse zaten minimum yirmi dakika yapıyor. Hadis-i şerifte “Allah, muhakkak surette kötülüğü affeden kişiyi aziz kılar” buyuruluyor. Diğer bir hadis-i şerifte, “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez” buyurulmuş.
 
Yani şükranla ilgili yazılan binlerce sayfalık bilimsel makaleler, birkaç cümleyle özetlenmiş. Mutluluğun tarifi, acziyet ve afiyet arasında kurulan ilişkiyle en mükemmel şekilde verilmiş.
Peki, biz ne yapıyoruz? Gürül gürül akan kaynağa sırtımızı dönmüş, uzaklardan pet şişe içinde su sipariş ediyoruz.
 
Neyse, sonuç olarak psikoloji bilimi ve dinî kaynaklar diyor ki: Şükreden, sabreden, tevekkül eden, isyan etmeyen insanlar mutlu olur ve çevresindekileri de mutlu eder. Aksini uygulayanların da psikolojisi bozulur. Yani şükran mutluluğun ve iyileşmenin, küfran da mutsuzluğun ve hastalanmanın yolunu açar.
Bu durumda kimin psikolojisi bozuk acaba?
 
Yaşadığı her türlü zorluğa rağmen sabredenler, şükredenler ve isyan etmeyenler mi? Yoksa sabır ve metanet gösterenleri aşağılayarak, herkesin isyan etmesi gerektiğini haykıranlar mı?
Ne diyelim, Allah şifa versin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.