AB'nin gâvur eziyeti!..

A -
A +

Lafı hiç eğip bükmeden, başlıktaki "gâvur eziyeti"nin ne olduğunu anlatalım. Bakın, AB ülkelerinin Türk iş adamlarından vize için istedikleri belgeler neler? - En az 3 yıllık Ticaret Odası kayıt mecburiyeti. Yani yeni kurulmuş bir şirket iseniz vize almanız mümkün değil. - Vergi mükellefi olduğunuza dair bir yazı. Yetmedi bir de vergi levhası. - İmza sirküleri. - Banka hesapları. - Tapu kayıtları. - Antetli kâğıda yazılmış vize başvuru dilekçesi. - 1 adet resim. Pes doğrusu! Okurken bile bıkkınlık veren bu liste bitti mi sanıyorsunuz? Bunlarla yeterli kalsa yine tahammül edebileceğiz. Bakın, diğer istenenlere: - Gideceğiniz ülkedeki bir firmadan adınıza yollanmış davetiye. Eğer davetiye olmaz ise vize almanız asla mümkün olmamaktadır. - Üstüne bir de yalnızca bir aylık vize için 25 euro da haraç kesiyorlar. Haraç, süre 3 ay olursa 35 euroya, 1 yıl olursa 50 euroya, 2 yıl olursa 80 euroya, 3 yıl olursa 110 euroya çıkıyor. - Bitmedi, kredi kartı fotokopisini de ibraz etmek zorundasınız. - Peki evli olmak şartına ne demeli? Eğer tüccar evli değilse AB sınırları içine sokulmuyor. Uluslararası hukuk çiğneniyor Peki soruyorum. Bunun adı "gâvur eziyeti" değil de nedir? İnsan hakları ihlalinin daha iyi bir tanımı var mıdır? Bu dayatmalar uluslararası hukukun ayaklar altına alınması demektir. Çünkü 1973 yılında AB ile imzalanan katma protokol uyarınca, AB ülkelerinin Türk işveren ve serbest meslek sahiplerine vize uygulama hakkı yoktur. Bu katma protokol ile aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkelere yeni kısıtlama getirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. 1973 yılından sonra kendi ülkelerinde yürürlüğe koyduğu kanunlar AB Ortaklık Hukuku'na tamamen terstir. Onlar ortak, biz pazar Peki AB üyesi ülkelerin iş adamlarına biz ne zorluklar (!) çıkarıyoruz? Ne eziyeti, kucak açıyoruz. Ellerini kollarını sallayarak ülkemize giriyorlar. Türkiye onlar için adeta bir müstemleke devlet. Onlara hiçbir şart öne sürülemez. Gümrük Birliği adı altındaki kapitülasyonların kendilerine sağladıkları her türlü imtiyazdan yararlanırlar. Böylece piyasalar da gümrüksüz AB mallarıyla dolup taşar. Bunun adı haksız rekabet değil de nedir? Bırakın benim iş adamım da kolayca ayak bassın Avrupa'ya da, o zaman rekabet neymiş görelim. Tek çözüm AB mi? Yazımızın bu bölümünde altını çizmek istediğim önemli bir konu var. Biz her ne kadar AB treninin son vagonuna ulaşmak için çırpınıyorsak da bir tarihi gerçeği gözardı etmeyelim. Avrupa için Türk ve Müslüman kimliği her zaman bir öcü olarak duracaktır. Bu nedenle AB macerasında her an hüsrana uğramamız söz konusudur. Gerçi Türkiye, büyük önder Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine elbet ulaşacaktır. Ama binilecek tek tren de AB olmamalıdır. AB'ye tam üye olmak için uğraş verirken, kendi iç ve dış dinamiklerimizi devreye sokarak alternatif çıkış yolları aramayı ihmal etmemeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.