ATO'nun yıl dönümü

A -
A +

8 Haziran Perşembe günü Ankara Ticaret Odası'nın 83'üncü yıl dönümünü kutlayacağız. Dikkatli okurlar 83'üncü yıl dönümünden, ATO'nun Cumhuriyet ile yaşıt olduğunu hemen fark edecektir. Bu bizim için büyük onurdur. ATO Başkanı Sinan Aygün olarak, gücümün, mesaimin yettiği kadarıyla sorunları ve çözümleri sürekli gündemde tuttum. Tüccarın, esnafın, köylünün, işçinin, öksüzün, yetimin hakkını ısrarla savundum durdum. Tüccarların oluşturduğu bir örgütün lideriydim ama dar gelirlinin haklarını da, en az temsil etttiğim kesiminki kadar kamuoyuna taşımayı görev bildim. Yoksulluğun ve yolsuzluğun en aza indirilmesi için çalışma arkadaşlarımla sürekli proje ürettim, etkinlikler düzenledim. Çoğu kez ülkeyi yönetenlerin kafalarına dank ettirmeyi başarıp, yanlış uygulamalara son verdirdim. Bunun bana nasıl bir mutluluk verdiğini anlatmama gerek yok. Ama ne yazık ki, feryatlarımıza kulak asılmadığı zaman da ülkem ve milletim adına kahroldum. *** 24 Aralık 1997'de bu koltuğa oturdum. Ülkeme ve milletime hizmet etmek adına elime büyük bir fırsat geçmişti. Görevi devralır almaz, ATO'nun hantal, bir o kadar da pasif yapısını değiştirmekle işe başladım... Öncelikle, tamamı profesyonellerden oluşan bir kurmay ekip kurdum ve bu uzmanları hizmet birimlerinin başına getirdim. Basın ve Halkla İlişkiler departmanımıza dinamizm kazandırdım. Çünkü esnafın sesini duyurabileceği en etkili kanal basındı. Bu birime uzman danışmanlar atadım ve en son teknoloji ürünü iletişim araçları ile donattım. Bir süre sonra da basın aracılığıyla geniş halk kesimlerine sesimizi gümbür gümbür duyurmaya başladık. Üyelerimize yönelik hizmet kalitesinin hızla yükselmesi için bir dizi düzenlemeyi devreye soktum. En kısa süre içinde ATO, eziyet ve kuyruk kapısı değil, hizmet ve çözüm kapısı oldu. Üyelere hizmet verirken şeffaflık ve dürüstlüğün sağlanması, rüşvet benzeri yolsuzlukların olmaması için tüm organizasyon değişiklikleri için süratle düğmeye bastım. Yaklaşık bir yıl sonra, çizdiğim yol haritasında çok önemli mesafeler katettiğimizi gördüm. ATO artık kabuğunu kırmıştı... Artık yanlış yapan iktidarların karşısında, birbirine kenetlenmiş 100 bin üyeli dev bir kurum vardı. Artık eylemleri ve söylemleriyle dalga dalga etki yapan bir sivil toplum örgütüydük. Niye olmasındı? Bu kuruluşun üyeleri, ülke çapında toplanan vergi gelirlerinin çok önemli bir bölümünü devlete vergi olarak vermiyor muydu? Öyleyse, alın teriyle, göz nuruyla, sabah akşam demeden, binbir çile ve yorgunlukla elde ettiğimiz kazançlarımız üzerinden alınan vergilerin çarçur edilmesine, hortumlanmasına sezsiz mi kalacaktık? Vergi veriyorsak, etle tırnak gibi olduğumuz diğer toplum kesimleri ile hesap sorma hakkımızı da çatır çatır kullanacaktık. Bugüne kadar layıkıyla bunu başardığımızı sanıyorum...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.