Gümrük Birliği'nin 1996-2003 döneminde Türkiye'ye ekonomik faturası ağır oldu. Dış ticaret açığı 65.8 milyar doları buldu. Türkiye Gümrük Birliği'nden kaybederken AB üyesi ülkeler kazançlı çıktı. AB'den ithalatın artışı, dış finansman ve borçlanma gereğini şiddetlendirdi. Türkiye daha fazla dış borçlanmaya başvurduğundan AB ülkeleri ve ABD, Türkiye'nin sırtından faiz geliri elde ettiler. Daha da vahimi, AB ve ABD açtıkları krediler karşılığında Türkiye'den ek ekonomik ve siyasal tavizler koparmışlar, koparmaya da devam etmektediler. Bütün bu olumsuzluklara ve kayıplara rağmen Türkiye'nin Gümrük Birliği ile ilgili olarak kullanılmayan hakları vardır. Türkiye ile AB arasında imzalanan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı taraflar arasında korunma tedbirleri alınmasına imkan tanımaktadır. Katma Protokol'ün 60. maddesi, "Türk ekonomisinin bir sektörünü ve dış mali istikrarını tehlikeye düşürecek ciddi bozukluklar veya Türkiye'nin bir bölgesinin ekonomik durumunun bozulması şeklinde güçlükler belirlemesi halinde Türkiye gerekli korunma tedbirlerini alabilir. Söz konusu tedbirler ve bunların uygulama usulleri Ortaklık Konseyi'ne gecikmeden bildirilir" demektedir. Anlaşma hükmü bu kadar açıkken; * Ne Güneydoğu Anadolu bölge ekonomisinde 100 milyar dolara yakın kayba neden olan 10 yıllık terörle mücadele döneminde, * Ne 40 milyar dolara yakın zarara yol açan Marmara depreminde, * Ne de 275 bin esnafın iflasına, 59 bin şirketin kapanmasına, işsizliğin yüzde 8'den yüzde 13'e çıkmasına neden olan ekonomik krizlerde Türkiye bu hakkını kullanmadı. Türkiye, Avrupa Birliği'ne üyelik umuduyla Gümrük Birliği'ne imza attı. Ancak Avrupalı siyasetçiler Türkiye'nin üyeliğe alınamayacağını açık açık söylüyorlar. Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt, Uluslararası Alışveriş Merkezleri Konseyi'nin 8 Nisan 2000 günü Berlin'de düzenlediği toplantıda şunları söylemişti: "Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. 70 milyon Türk vatandaşını Avrupa içinde dolaştıramayız. Avrupa'nın İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Genç ve hızla büyüyen nüfusun satın alma gücünden faydalanmalıyız. Bu ülkeye ihracatımızı sürdürmeliyiz. Ticaretimizi geliştirmeliyiz. Ancak bu ülkenin, globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslararası kardeşliği içine sindiremediğini de görmeliyiz." Schmidt, 2001 yılı başında yaptığı bir açıklamada, "Türkiye'ye adaylık statüsü verilmesi hatadır. Hatta Sevr Anlaşması'nın imzalanmış olmasına rağmen Türkiye'nin bölünmemiş olması da bir hatadır" demişti. Yine Schmidt, "Avrupa'nın Kendini İdamesi-21.Yüzyıl İçin Perspektifler" adlı kitabında şu görüşlere yer verdi: "Türkiye'nin nüfusu şu anda 65 milyon. 35 yıl içinde bu sayı 100 milyona çıkacak. 21. yüzyılın sonlarına doğru Türkiye'nin nüfusu Fransa ve Almanya'nın toplamı kadar olacak. Türkiye'yi AB'ye almak isteyenlerin bu rakamı akıllarında tutmaları lazım. Türkiye ile Avrupa arasındaki kültürel farklar Rusya ve Ukrayna ile aramızdaki farklardan çok daha derindir." Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing, "Bugün Avrupa'da hiçbir lider Türkiye'yi AB'nin içinde görmek istemiyor. Yarın için de böyle bir niyetleri bulunmamaktadır. Türkiye'ye haksızlık ediliyor. Çünkü Türkiye AB tarafından aldatılıyor. Helsinki'de aday yapılması Türkiye'ye boşuna umut vermektir. Yunanistan aday üyelik sayesinde Türkiye'den istediklerini elde etmenin peşindedir. Türkiye'nin AB içinde yeri olmayacaktır" demişti. Almanya eski Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher, yaptığı bir konuşmada şunu söylemişti: "Türkiye için bir Yugoslavya modeli öngörülmektedir." Almanya İçişleri Bakanı Otto Schily, tirajı günde 435 bin olan Süddeutsche Zeitung gazetesinde, 2002 yılı Temmuz ayında yayınlanan demecinde şunları söylemiştir: "Almanya'da homojen bir Türk azınlık toplumu istemiyorum. Kreuzberg homojen değildir, ancak bazı yerlerde etnik konsantrasyon yoğundur. İşte oralar tehlikeli olabilir, bunu değiştirmek gerekir. Azınlıkların korunmasıyla ilgili maddelerin anayasaya konulması reddedilmişti ve böyle kalacaktır." Avrupalı siyasetçilerin Türkiye'nin tam üyeliği konusundaki görüşlerine haftaya devam edeceğiz.