Türkiye'nin nüfusu son 10 yılda yüzde 16 arttı. Buna karşılık, iç borç yüzde 396, dış borç yüzde 98, toplam borç yüzde 178 oranında artış gösterdi. 1993 yılında nüfusumuz 59.4 milyon, iç borcumuz 24.7 milyar dolar, dış borcumuz 67.3 milyar dolar, toplam borç stokumuz 92 milyar dolardı. Bugün 69 milyon nüfusa ulaştık. 122.5 milyar doları iç, 133.2 milyar doları dış olmak üzere toplam 255.7 milyar dolarlık borç dağıyla boğuşur hale geldik. Borcumuz, 234 milyar dolarlık milli gelirimizi de aşmış durumda.1993 yılında 3000 dolar olan kişi başı gelirimiz 10 yılda sadece yüzde 13 artarak 3391 dolara yükseldi. 10 yıl önce 1548 dolar olan kişi başı borcumuz ise bu süre içinde yüzde 139 artarak 3706 dolara çıktı. 1993 yılında 1456 dolar fazla veren kişi başı gelir-borç dengesi, 2003 yılına gelindiğinde 315 dolar kırmızı bakiye verir hale geldi. 10 yılda her Türk vatandaşının cebinden 1771 dolar buhar olup uçtu. 1998 yılında 3255 dolar olan kişi başı gelirimiz, 2003 yılına gelindiğinde sadece yüzde 4 artış gösterirken, aynı dönemde 2111 dolar olan kişi başı borcumuz yüzde 76 artış gösterdi. 5 yıl önce 134.3 milyar dolar olan toplam devlet borcumuz, bugün 255.7 milyar dolara yükselerek yüzde 90 artış gösterdi. Vatandaş açısından baktığımızda üzerimize çöken bu duvar devletin borç duvarıdır. Vatandaş da bu çöken duvarın altında kalmıştır. Türkiye'nin yaşadığı bütün bu olumsuzlukların temelinde alınan borçların hesapsızca harcanıp, aynı borcun yeni bir borçla kapatılması yatmaktadır. 1998 yılına gelindiğinde bir kriz yaşamış Türkiye'yi, son 5 yılda iki krizin eşiğine getiren siyasi kadroların hepsi ayrım yapmaksızın hatalı ve sorumludur. Velhasıl, son 10 yılda devlet de vatandaş da borç batağına battı. Şimdi kim "Borç yiğidin kamçısı" diyorsa gelsin bu borcu ödesin. Borç yiyen kesesinden yer. Ancak ne yazık ki devlet, yediği borcu vatandaşın kesesinden yemektedir.