Türkiye'de başta petrol, doğalgaz ve bor olmak üzere yeraltı madenlerinin önemini uzunca bir süredir gündemde tutmaya gayret ediyorum. En son petrol konusunda dikkat çektiğim konular kamuoyunda tartışılıyor. Kişisel olarak ben amacıma ulaştığım kanısındayım. Ben petrolün var olduğuna inanıyorum. Vatandaşlardan gelen yüzlerce mektup ve telefonlar bu inancımı gün geçtikçe daha da artırıyor. Ancak, konunun uzmanı değilim. İlle şurada petrol vardır diye ısrar etmem. Var da çıkarmıyor diye iddia etmem. Ama bildiğim bir şey var. O da petrolün var olup olmadığını anlamak için arama çalışması yapmak gerekir. Türkiye petrol arama çalışması yapıyor mu? Hayır yapmıyor. Ben bunu iddia ediyorum. İddiamın dayanağı da rakamlar. Amerika her yıl 23 bin sondaj kuyusu açarken, Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca ancak bin 500 kuyu açmış. Bir başka gerçek; Türkiye Petrolleri'nin önceleri 120 milyon dolar olan sondaj bütçesi, bu yıl 30 milyon dolara düşürüldü. 1995-99 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde TPAO sondaj masrafı olarak sadece 7 milyon dolar harcamıştır. 1 kuyu açmak için 2 milyon dolar para gerekiyor. Bu hesaba göre yıl başına 1 kuyu dahi düşmemektedir. Yine 30 milyon dolarla bu yıl ancak 14 ya da 15 kuyu açılabilecek. Petrol bulma umudu da 1/12. Yani 12 kuyudan birinde petrol bulunabiliyor. İşte iddiamın tamamı budur. Aramadın ki petrol bulasın. TPAO hemen şöyle diyebilir: "Devlet para verdi de biz arama yapmadık mı?" Böyle dese bir derece: TPAO Genel Müdür Vekili Kenan Veziroğlu öyle demiyor da basına şu açıklamayı yapıyor: "Şayet tespit ettikleri bir petrol denizi varsa iddia sahiplerinin maddi boyutlarını karşılamak kaydıyla söz konusu sahada TPAO olarak üretim yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz." Sayın Veziroğlu'nun maaşı ile birlikte sondaj paralarını vergi vererek fazlasıyla verdik. Daha ne parası istiyorsunuz? Sondaj parası isteyeceğinize, bütçeniz kırpılırken ses çıkarıverseydiniz. Ancak TPAO'ya da fazla yüklenmemek gerekir. Şöyle kısa bir hesap yaptım, heba edilen kamu kaynakları ile kaçan fırsatlar dudak uçuklatacak kadar vahim. ¥ Son 10 yılda savurganlığa heba edilen 195 milyar dolar ile 97 bin 500... ¥ Son 10 yılda faize harcanan 173 milyar dolar ile 86 bin 500... ¥ 5556 adet yarım kalmış yatırıma harcanan 130 milyar dolar ile 65 bin. ¥ Bankalarda batan 50 milyar dolar ile 25 bin... ¥ 2002 yılında faize ödenecek 30 milyar dolar ile 14 bin 800... ¥ İstanbul'da fay hattına yapılan Olimpiyat Köyüne harcanan 130 milyon dolar ile 65 olmak üzere toplam 288 bin 865 kuyu açılabilirdi. Bu heba edilen kaynaklar petrol aramalarında kullanılsaydı, tam 288 bin 865 kuyu açılabilir ve belki de bugün Türkiye petrol ithal eden bir ülke konumunda olmayabilirdi. Kaynağımız vardı ancak ne yazık ki doğru yerlerde kullanmadık. İşte şimdi tam sırasıdır. IMF'ye el açacağımıza artık kaynaklarımızı doğru yerlerde kullanmamızın zamanı gelmiştir. Türkiye çaresiz değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Perşembe günü, İstanbul Bağımsız Milletvekili Sayın Azmi Ateş'in hazırladığı ve 53 milletvekilinin imzaladığı bir Araştırma Önergesi verildi. Konusu: "Başta petrol olmak üzere yeraltı kaynakları konusunda bir devlet politikası oluşturulması." Demek ki, bu ülkede her şey boşa gitmiyor, her söz buza yazılmıyormuş. Başta Sayın Ateş olmak üzere 53 milletvekilimize şükranlarımı sunmak istiyorum. Duyarlılıkları, vatanseverlikleri için... Yazımı bir haber ile bağlamak istiyorum: "Türk ve Amerikan Konsorsiyumu Suriye sınırında Vahşi Kedi diye adlandırılan güçlü bir petrol damarı arıyor. Damar yakalanırsa günde 1 milyon varil üretim yapılacak" Aramazsan bulamazsın demekte haksız mıymışım?