Geçtiğimiz hafta okuduğum bir haber beni çok üzdü, içim daraldı... Kıraç adlı bir şarkıcı kardeşimiz, Bilecik'in Osmaneli ilçesinde sahnedeymiş. Dikkat edin ilçeye... Osmaneli... Yani atalarımızın kuracağı cihan imparatorluğunun, ilk filizlendiği topraklar... Kıraç'ı izleyen gençler hep birden bağırıyormuş: " I love you Kıraç..." Gözlerinden öpüyorum bu genç müzisyenimizin... Hemen itiraz etmiş: "Beni seviyorsanız, sevginizi yabancı dille değil, Türkçe ile ifade ediniz. 'Seni seviyoruz Kıraç' deyin yeter." Kıraç sonra, üzerinde ABD bayrağı ve diğer yabancı ülkelerin bayrağı olan tişörtlerin de çıkarılmasını istemiş. İşte Türk genci... İşte Türk sanatçısı... Hayran olmamak mümkün değil... *** Bu hale nasıl geldiğimizin nedenleri saymakla bitmez. Ben yalnızca Tanzimat Fermanı ile ilk tohumları atılan ve ardından Islahat Fermanı ile iyice hızlanan kültürel yozlaşma, kendi benliğine yabancılaşma, tarihinden, dininden, dilinden utanır hale gelmenin eğitim bölümüne değinmek istiyorum. Açın Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi'ni... Tanzimat ve Islahat fermanlarından sonra yüzlerce misyoner okulu açılmış. 1914 yılında Amerikalılara ait 45 konsolosluk, 17 dini misyon ve bunların 200 şubesi ve 435 okulu varmış. Fransızların 94 okulunda 22 bin 435 öğrenci okuyormuş. İngilizlerin Irak ve Ege bölgelerinde 2 bin 996 öğrencinin okuduğu 30, Almanların İstanbul, İzmir ve Filistin'de 1600 öğrencinin okuduğu 10, İtalyanların Batı Anadolu'da 4 misyoner okulu varmış. Peki devlete ait kaç lise varmış. Bu sayı 1923 yılında yalnızca ve yalnızca 23 imiş... Latin ve Protestan misyoner okullarında okuyan Türk öğrencilerin, Türk okullarında okuyan tüm öğrencilere oranı; 1900'de yüzde 15 iken, bu oran 1910'da yüzde 60'a, 1920'de yüzde 75'e çıkmış. Yani 100 öğrenciden 75'i misyoner okullarında eğitim görüyormuş. Papaz efendi ne okutur bu okullarda? Yazan Metin Aydoğan, "Türkiye Üzerine Notlar" kitabında şöyle diyor: "... Bu okullarda gençler ustalıklı yöntemlerle kimliksizleştiriliyor, özdeğerlerinden uzaklaştırılarak, kendilerine ve içinden çıktıkları topluma yabancılaşıyorlardı. Ne kendileri kalıyor, ne de tam olarak batılı olabiliyorlardı. Kişiliksiz, yoz bir küme oluşturuyorlardı..." *** Aradan neredeyse yüz yıl geçti. İşte Kıraç'ın konseri... Sonuç ortada. Misyonerler hâlâ cirit atıyor, arkadaşlar... Ve gençlerimiz, "Seni seviyoruz Kıraç" demekten utanıyorlar... Ben de onlardan utanıyorum... Ve "Seni çok seviyorum Kıraç..."