Şeytan ayrıntıda gizli!

A -
A +

Dikkat ederseniz, AB Komisyonu'nun, Türkiye ile müzakerelere başlanmasını tavsiye ettiği raporları, zafer havası oluşturmadı. Doğaldır... Çünkü ortada bir zafer yok. Raporun açıklandığı gün, yeşil ışık görüp sevinenler, satır aralarını okumaya başladıklarında gördüler ki, ev ödevini eksiksiz yapsak bile, üyelik garanti değil... Bir kere, müzakerelere ne zaman başlanacağı belli değil... Üç ay sonra mı olur, beş ay sonra mı, yoksa bir yıl sonra mı bilinmez. Müzakere sürecinin "ucu açık" ve sonucu önceden garanti edilemiyor. Yani 10 yıl çalışıp didinip, tavizler verip AB'nin isteklerini yerine getirsek bile "Üzgünüz, sizi alamıyoruz" diyebilirler. Daha önce hiçbir ülke için böyle bir müzakere süreci öngörülmemiş. İlk defa Türkiye'ye uygulanıyor... Ayrımcılığın daniskası... Bugüne kadar müzakereye başlayan ülkelere bir üyelik takvimi veriliyordu. Örneğin, Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan'la ilgili benzeri raporlar ciddi ve kapsamlı üyelik takvimlerini içeriyor. Ama Türkiye'ye üyeliğin hangi tarihlerde mümkün olacağına dair en ufak bir işaret verilmiyor. Bu da bir başka ayrımcılık örneği... Raporda, Türkiye'ye "özel statü" verileceğine dair çok belirgin sinyaller var. Örneğin, Türk işçilerinin serbest dolaşımına kalıcı kısıtlamalar getirilebileceğinin belirtilmesi, yapısal fonlar ve tarım fonları konusunda "özel düzenlemelere" gidilebileceği gibi ifadeler, Türkiye'yi özel statülü üyeliğe götürür. Ne demek özel statü? "AB'nin ne içindesin, ne dışında" demektir. Komisyonun yayınladığı üç rapordan "Strateji Belgesi" adını taşıyan metinde, bu niyet açıkça dile getiriliyor: "Müzakerelerin sonucu ve bunu takip edecek onay süreci her ne olursa olsun, AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler Türkiye'nin tam manasıyla Avrupalı yapılarda kalmasını garanti edecek şekilde olmalıdır." Nedir Türkçesi? Türkiye'yi üyeliğe kabul etmesek bile çıkarlarımız gereği ilişkilerimizi koparmamalıyız. Bu nasıl sağlanacak? Özel statü ile... Şeytan ayrıntıda gizlidir. Raporun satır aralarında, dolaylı ifadelerle Ermeni soykırımını kabul etmemiz isteniyor. (Etki Raporu sayfa 7) Güney Kıbrıs'ı "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tanımamız isteniyor. Türkiye'nin Kıbrıs Rum bandıralı gemilere ve Kıbrıs'la ticaret yapan gemilere uyguladığı kısıtlamaları derhal kaldırması gerektiği belirtiliyor. Türkiye'nin uyumunun tespit edilmesi ve müzakerelerde bir sonraki aşamaya geçiş kararı, "hükümetlerarası konferans"ın takdirine bırakılıyor. Bu konferansta Kıbrıs Rum Kesimi de bulunacak. Bunun anlamı, müzakereler öncesinde Türkiye, Güney Kıbrıs'ı tanımış olacaktır. Kürtler'i ve Aleviler'i azınlık olarak kabul etmemiz isteniyor. Raporda Kürtler'den azınlık, Aleviler'den "Sünni Olmayan Müslüman Azınlık" olarak bahsediliyor. Bu kadar ucube bir tanımlama olabilir mi? "Azınlık" ifadesinden Kürtler de Aleviler de rahatsız... AB ise yeni azınlıklar oluşturma konusunda ısrarlı... Bu ifadelerin kabulü, Türkiye'yi bir etnik kaos ve çatışma ortamına götürebilir. Türkiye'nin azınlık tanımı, Lozan Anlaşması'nda yazılıdır. Bunun dışındaki bir tanım kabul edilemez. Tüm aydınlarımıza, üniversitelerimize, konuyla ilgili herkese, Komisyon'un raporlarını ayrıntılı bir şekilde incelemelerini ya da incelettirmelerini, diğer aday ülkelerin raporları ile karşılaştırmalarını tavsiye ediyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.