Biri bizim Japonca konuşmamızı istese. Bir başkası bu dili konuşuyorsa sen de yapabilirsin. Sen de insansın, dilin, ağzın, aklın, gözün, beynin, kulağın var. Onda olup da sende olmayan ne var. Potansiyelin ve gücün de var. İstesen yaparsın. Yapamadığına göre demek ki yeterli düzeyde istemiyorsun dese ne hissederiz? Öyle kolay olmadığını biliriz. Söylenilen kelimeyi taklit bile edemeyiz.
Dilimize baktığımızda 29 harf. Sanki çok kısıtlı kelime ve cümle kurabiliriz gibi oysa bu harflerden ses olmasa da ciltler dolusu kitaplar yazılıyor. Ve bu kitapları okuyan herkes farklı duygular hissediyor. Her okuyan da zihin kalıbı ölçüsünde mana çıkarıyor. Bazı harfler yan yana dizilince sevgi cümleleri oluşuyor mutlu olup gülümsüyoruz. Farklı bir duygu hissediyoruz. Bazen de benzer harfler yan yana dizilince nefret manası içeren cümleler oluşuyor üzülüyor, ağlıyoruz. Bizi sevindiren ve üzen harflerden oluşan kelimeler mi? Yoksa onlara yüklediğimiz anlam mı? Bilmediğimiz diller konuşulunca veya kağıtlara dizilince ise manasız gözlerle bakıyoruz. Çünkü bizim zihnimizde bir karşılığı yok. Yabancısıyız. Biz bebeklikten beri maruz kaldığımız dili otomatik olarak konuşmaya başlıyoruz. Ve konuşulan dile daha bebekken tepki veriyoruz. Beynimizdeki boş muhayyel CD anne karnından itibaren kayıtta çünkü. Yetişkin olunca yeni bir dil öğrenmek istiyorsak bunun için emek, zaman, para harcıyoruz. Zorluklara göğüs geriyoruz. Buna rağmen ne kadar öğrensek de kendi aksanımızın etkisiyle o dili konuşuyoruz. İşte fizik dünyamızda olduğu gibi duygusal ve zihin dünyamızın da dili var. Kavramlara hangi anlam yüklendiyse kasette o anlamın duygusu çalıyor. Çoğumuz bu dilin iyi konuşulmadığı, belki de hiç bilinmediği bir ortamda büyüdük. İletişim dilini ya az duyduk ya da hiç duymadık. Dolayısıyla bu dili de bilmiyoruz. Bu dille muhatap olunca Japonca konuşanlara baktığımız gibi bakıyor anlamıyor hatta rahatsız olup kötü de konuşsa kendi dilimizi konuşanı arıyor onları buluyoruz. Fiziksel dünyamızda nasıl ki emek ve zamanla istediğimiz dili aksanımız kaysa da konuşabiliyor o lisanda iletişim kurabiliyoruz. Duygusal dünyamızda da sevgi ve iletişim dilini öğrenip hissedip hissettirebiliriz.
İlknur Şahin
ŞİİR
Kalemim puslu kendinedir tınısı
Sözlerim umutlu sanadır fısıltısı
Kimdir, bu gönlün ince alın yazısı
Sevdiğim, bu sızının kaynağı sen misin?
Karanlık sarmışsa dört bir yanı
Görmek mümkün müdür aydınlığı
Kimdir, bu gökyüzünün narin elvanı
Siyaha beyaz olacak renk sen misin?
Sevda ki içinden çıkamadığım bir hülya
Sen ki uyanmak istemediğim bir rüya
Kimdir, bu gönül tahtıma serilmiş oya
Söyle, nakış nakış işlediğim sen misin?
Öznesiz cümlelerim sözlerim tutsaklıkta
Sırtımda yük, ruhum sonsuz ağırlıkta
Kimdir Yusuf'u bırakan ıssız karanlıkta?
Söyle, bu kuyunun şafağı sen misin?
On asırdır beklediğim, sevdiğim sensin,
Yazgım sen, fikrim sen, muradım sensin.
Aşk ile seyrettiğim gönül sakinim sensin
Mecnunum, gönlümün nadide şiiri sensin?
Mehmet Salih Arslan
TELAFFUZ: 1. Bir harfi ses özelliklerini, bir kelimeyi hecelerin uzunluk ve kısalığını, kalınlık ve inceliğini, vurgu özelliklerini belirterek söyleme, söyleyiş, söyleniş. 2. Söz söyleme.
İHBAR: 1. isim Bildirme, bildirim, haber verme. 2. isim Suçlu saydığı birini veya suç saydığı bir olayı yetkili makama gizlice bildirme, ele verme:
İZHAR: 1. Hazır etme, hazır bulundurma, hazırlama. 2. Huzura getirme, celp ve dâvet etme. 3. Hukukta, icra kuvvetleri vasıtasıyla mahkemeye celp etme
İHTAR: 1. Uyarı. 2. isim Bir şeyi birine hatırlatma. 3. isim, spor Oyun kurallarına aykırı davranışta bulunan oyuncuya hakem tarafından kart gösterilmeden yapılan sözlü uyarı.
CİHET: Yön, taraf.
MEŞGUL: 1. Bir işle uğraşan, iş görmekte olan. 2. Çalışır, kullanılır durumda olan 3. Sıfat olarak dolu.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...