Herkesin ruhsal reçetesi

A -
A +

Uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrını aramaya çıkan bir seyyah doksan yaşındaki bir ihtiyarın kapısını çalar. İhtiyar, “seni reddedecek değilim ama yüz yaşında bir komşum var, seni ona yönlendireyim” der.

 

Seyyah komşuya gider. Yüz yaşındaki ihtiyar “benim yüz on yaşında bir tanıdığım var asıl o sana yardımcı olur” der.

 

Sonunda o pir misafiri güler yüzle karşılar. Sofraya oturulur, neşe içinde yemekler yenir. Pir, kendisi gibi hayatta olan hanımına seslenir:

 

“Hanım, çardaktan bir kavun getirsen de misafirimizle yesek.”

 

Kadın birkaç kez kavun getirir ama ihtiyar her seferinde bir bahane bulup o kavunu geri gönderir. Sonunda misafire dönüp der ki:

 

“Gel, gidip kavunu beraber seçelim.”

 

Gittiklerinde görürler ki ortada sadece bir kavun vardır. Pir o bir kavunu kesip yedikten sonra tebessüm eder:

 

“Bak kardeşim, sebeplere sarılmak ilahi takdire karşı gelmek değildir. Hanımın birkaç kez çardağa gidip gelmesi hareketin gerekliliğini gösterir. O, kavunu bize her defasında başka bir açıdan sunması farkındalıktır. Hareket ve farkındalık, herkesin ruhsal reçetesidir, hem de ücretsiz.”

 

Sonra sözlerine şöyle devam eder: “Seher vakti uyan. Dışarı çıkamıyorsan pencereyi aç, dışarıdaki ozonu teneffüs et.”

 

Bilinçli yaşarsan, gerçekten yaşamış olursun. Bilincin tozlandığında yürüyüşe çık.

 

Her gün birkaç dakikalığına yalnız kal, tefekkür et. Hastaneye gittiğinde gördüğün duyarsızlıklar moralini bozmasın. Doktorlar ve hemşireler koridorda her ah vah edenle hemhal olsa mesleği sürdüremezler. Kolay ulaşabileceğin bir dağa tırman. Sonra vadiye indiğinde havanın ne kadar ağırlaştığını fark edersin. İşte içindeki dağa da tırman ki tazeliğini koruyabilesin. Sözleriyle işleri uyuşmayanlardan uzak dur. Niyeti bozuk olan kimse kimseye fayda veremez. Bahtın açık olsun.

 

Mustafa Ali Mahdum

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

 

 

Bekle beni

 

 

 

Bekle beni, döneceğim

 

Bütün direncinle bekle beni

 

Bekle hüzün yağmurları

 

Gökyüzünü kaplayınca

 

Karakış üşütürken bekle

 

 

 

Kimseler beklemezken bekle beni,

 

Unut anılarla yüklü bir geçmişi,

 

Ne bir mektup ne bir haber

 

Gelmesin ne çıkar, bekle beni

 

Bekle beni döneceğim

 

Bekle, yalnızca sen bekle beni.

 

 

 

Bekle beni döneceğim, bırak

 

Beklemekten usanmış dostlarım

 

Oğlum, anam, yoldaşlarım,

 

Öldüğümü sansınlar benim,

 

Umudu kesip bir ateşin başında

 

Beni yâd edip ansınlar ama sen

 

İnançla, sabırla bekle beni...

 

 

 

Bekle beni döneceğim,

 

Tüm ölümlere inat bekle.

 

Çünkü o büyük bekleyişin

 

Düşman ateşinden kurtaracak beni

 

Yalnızca seninle ben, ikimiz

 

Ölümsüz olduğumuzu bileceğiz,

 

O sırrı, o hiç kimsenin bilmediği

 

Kimseler beklemezken

 

Beni beklediğini.

 

Orhan Dorukhan Özçakıl

 

 

 

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

 

HÂTUNİYE MEDRESESİ :(Çifte Minareli Medrese) Mimarisi ile plânı ve süslemeleriyle Anadolu’nun en büyük (35 x 48 m), en önemli eserlerinden birisi. Erzurum’da Ulucâmi'nin Tebriz Kapısı tarafındadır. Yazısı ve vakfiyesinin bulunamaması sebebiyle yapım tarihi tam olarak bilinmemekle beraber, üslup ve mimarisinden 13. yüzyılın son çeyreğinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Sivas’taki Gökmedrese’yi hatırlatır. Taçkapının köşelerinde, şerefelerine kadar yıkılmış iki yivli minare yükselmektedir. Minarelerin yapımında sık tuğla ve çini kullanılmıştır. Bütün hücreler dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülüdür. Alt kat kemerlerinin dış yüzleri, oda kapıları, doğu ve batı eyvanlarının pencereleri değişik motiflerle bezenmiştir.

 

Medresenin güney eyvanında iki katlı, silindirik yapılı, konik çatıyla örtülü türbe yer almaktadır. Kümbetin mimarisi, süslemesi ve yapı malzemesinin ana binadan ayrı olması daha sonraki bir tarihte yapıldığını göstermektedir.

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.