İyi düzen, iyi insan...

A -
A +

İnsanoğlu, dünyaya geldiği günden bu yana birbirleriyle paylaşım kavgası ve karmaşası yaşıyor. Bu nedenle, binlerce yıldır bir arayış içinde. Sorun; “iyi bir düzen mi?”, yoksa “iyi insan mı?” sorularına çözüm aramakta odaklanıyor. İyi bireylerden iyi aileler, iyi ailelerden iyi toplum oluşurken, ancak böylesi bir toplumun kurup yaşattığı devletler güçlü, uygar ve çağdaş düzeyin üzerinde olurlar.

 

İnsanları açlığa zorunlu bırakarak, yalnızlaştırarak, üzerine mermiler yağdırarak çaresiz bıraktıktan sonra önüne sunulan kurmaca çözümler elbette gerçek çözüm olmuyor. Dünyada kötülükleri yaşayan bu yığınlardaki her birey, göreceli bir kavram hâline getirilen ‘iyi’ insan olmanın çabası içindedir. Her devlet de kendi vatandaşlarının bu anlamda “iyi insan” olmalarını istemektedir. Her aile de her aile bireyinin iyi insan olmasını arzular.

 

Aileye göre iyi insan; aile bireyleri içinde uzlaşmacı ve saygın şekilde davranan, birbirleriyle sevgi bağları ile bağlanmış, yardımlaşma ve dayanışma içinde olandır. Kurulan düzenler; böylesi örgütlenmeler içindeki insandan, bir beklenti içinde özverili davranış ister. Kusur ve suçlar bu kavramlarla sarmalanmış yargılardır. Kim ne zaman ne denli özgürüm dese de bu yapıda sınırlanmıştır, kaçamaz ve boyun eğer. Kişiler bu kurallar içinde yaşadıkları süre ve ortamlara eş özgür ya da iyi insan sayılmaktadır. Devletlerin ve ailelerin çocuklarını örgün eğitimden geçirme zorunluluğu, insanların kişiyi işte bu kurallar içinde yoğurma gayretinden doğar.

 

“Sözle uslanmayanın hakkı kötektir” sözü tüm toplumlarda hem bireyler hem de toplum kesitleri için geçerlidir. Örgün eğitim yoluyla uslanmayanlar yaygın eğitim yoluyla şekillenir, yani insana gerekli eğitimi hayat verir.

 

     Halil Şahin-Emekli Eğitim Müfettişi 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

     Son adres

 

 

 

Musallanın dili olsa konuşsa,

 

Üzerine nice bedenler kondu.

 

Tahta tabutlara ah bir sorulsa,

 

Nice hayatlar içinde soldu.

 

 

 

Kabristanda sıra sıra mezarlar,

 

Toprak esir almış nice bedeni.

 

Duyulmuyor gürültüden feryatlar,

 

Giydirmişler beyaz cepsiz kefeni.

 

 

 

İrili ufaklı mezar taşları,

 

Künyesi yazıyor vefat edenin.

 

Bitti bu dünyanın bütün hazları,

 

Çürüyecek narin, güzel bedenin.

 

 

 

Kiminde akrepler, yılan ve çıyan,

 

Kimi kabirler var cennet bahçesi.

 

Lezzetleri, zevkleri ölümdür yıkan,

 

Kabristan insanlığın en son adresi.

 

 

 

     Şevki Nurullah-Ankara

 

 

 

 

 

DUYGU DAMLASI

 

 

 

DAVET: Nasrettin Hoca’nın meşhur fıkrası vardır. “Ye kürküm ye...” Derler ki Akşehir’de bir pazar günüymüş. Nasrettin Hoca davet edildiği düğün ziyafetine günlük kıyafetiyle gitmiş. Kimse aldırış etmemiş, yüzüne bile bakan olmamış. Canı sıkılmış Hoca'nın. Bir koşu evine dönüp bayramlık kürkünü geçirmiş sırtına. Kürk pırıl pırıl parlıyormuş. Hoca tekrar davet evine gelmiş. Onu kürküyle görünce büyük bir saygı göstermişler. Baş köşeye oturtmuşlar. Önüne tabak tabak yemek sıralamışlar. Hoca kürkünün ucundan tutup çorba kasesine daldırmış ve demiş ki: “Ye kürküm ye!..” Düğün sahipleri şaşırıp sormuş: “Ne yapıyorsun Hocam kürk yemek yer mi?” Hoca da “Mademki bütün saygı ve ikram kürküme yapılmıştır. Öyleyse yemeği de o yesin” demiş...

 

Atalarımız ne güzel söylemişler: “Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yerde görünme...” 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.