Karpuz… Dışı sert, içi latif. Kabuk gibi görünen bedenin altında, kıpkırmızı bir yürek taşıyan meyve. Sanki “Ben sana benzeyenim” dercesine insana bakar. Her kesilişinde içindeki sır açılır; her dilim, bir gönle düşen nasip gibi uzanır sofraya. Fakat ne gariptir ki, bazen bu meyve bile yalnız kalır. İşte o zaman, bir türkü dile gelir: “Karpuz kestim, yiyen yok; hâlim nedir diyen yok…” Bu söz, yalnız bir meyvenin ziyan oluşu değil; bir dosta özlemin adıdır. Bu bir yakarıştır. Çünkü karpuzun tek başına kesilmesi bile başlı başına bir derttir. Zira karpuz, tek kişilik yaratılmamıştır. Her karpuzun içine, hak için çarpan binlerce gönlün hasreti gizlenmiştir.
Tasavvuf ehli bilir: Eşyada hikmet gizlidir. Karpuzun büyüklüğü, bencilliğe sığmaz. Onu tek başına yemek hem nimete nankörlük hem de sırrı görmezliktir. Nasıl ki Allah dostları ekmeği paylaşmadan lokmaya el uzatmazsa; karpuzu da bölüşmeden yiyemez. Zira ne lokma doyurur tek başına ne de karpuz serinletir kalabalıksız.
Her dilim bir sırdaştır aslında. Her dilim, gönül halkasına uzanan bir eldir. Karpuzun yuvarlak oluşu da bundan değil midir? Daire, tasavvufta kemâlin remzidir. Kâmil olan, paylaşır. Karpuzu da derdi de aşkı da… Çünkü aşk yalnızken eksiktir; sevgi, ancak bölündükçe çoğalır.
Yalnız başına karpuz kesen birini görürsen, onun kalbiyle konuş. Belki dilsiz bir niyazdır o. Belki de arkadaş çağrısıdır. Çünkü karpuz, dua gibi dillerden ellere dökülür; her dilimi “Ey dost, neredesin?” diye sorar.
Ve bazen bir çocuk gelir sofraya. Karpuzun kabuğundan su içer gibi yapar. O an anlarsın: Karpuz aslında vuslatı çağıran bir meyvedir.
Dervişler der ki:
“Lokma bölünmeden bereket inmez. Karpuz kesilmeden aşk bilinmez.”
Bu yüzden Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarıyla karpuz yemesi, sadece bir sofra hatırası değildir; paylaşmanın edebidir. Çünkü dostsuz yenilen karpuz, zayi olur.
Ey gönül ehli!
Bir gün yalnız karpuz kesersen, kendini sorgula. O sofrada dost var mı? O sofrada aşk var mı? Yoksa sadece bir meyve değil, kalbin mi ikiye ayrılıyor?
Unutma:
Karpuz, yalnızlıkla yenen değil; aşk ile bölünen meyvedir.
İçi kırmızıysa, sebebi yandığı içindir.
Tatlıysa, sabrettiği içindir.
Büyüdüyse, kalabalık meclislere özlemindendir.
Sen de öyle değil misin?
Yandıkça tatlılaşır, sabrettikçe olgunlaşır, paylaştıkça kemâle erersin.
Selman Devecioğlu
-Geçmiş olsun Türkiye'm-
Orman, gizli dünyadır
Tabir gerek; rüyadır
Bir gölgelik hülyadır
Ormanlarım yanmasın
Misal: ''Orman insanmış!''
''İnsan içre lisanmış!''
''Lisansız bir zamanmış!''
Ormanlarım yanmasın
Rüzgâr eser, her dâim
Seher yeli mülayim
Zikr hâliyle hep kaim
Ormanlarım yanmasın
Bilinmez kaçtır yaşı
Yalçın dağlar sırdaşı
Bütün kuşlar yoldaşı
Ormanlarım yanmasın
Bulutları o çeker
Ninni dinler bebekler
Kuşlar dalın didikler
Ormanlarım yanmasın
Salıncakla avutur
Bize meyve kurutur
Kaynak suyu durudur
Ormanlarım yanmasın
Tabutumuz ondandır
Bize taht-ı revandır
Çiçeği gül reyhandır
Ormanlarım yanmasın
Ormandır, cayır yanar
Gönüldür, kahır yanar
Yakan el, ahir yanar
Evin barkın onmasın
Ormanlarım yanmasın
Rıdvan Üzel
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...