Ülkemizde ekonominin epey zor şartlar altında olduğu uzun bir süreçten geçtik. İnsanlar buldukları işi yapmaya ve ailelerinin geçimini sağlamaya çalıştılar. Neyse ki son yıllarda ekonominin oldukça iyiye gittiğine dair önemli işaretler mevcut…
Aslında ekonominin düzelmesi ve iş imkânlarının çoğalması ile herkes sevdiği işi yapabilmeli ki hem hayatlarının her alanında mutlu olsunlar hem de verimlilikleri ve başarıları daim olsun…
Öğrencilere verdiğim “Kendini tanı, yeteneğini keşfet” konulu seminer sonunda test yapıp olmak istedikleri meslek ile ilgili sorduğum sorulardan birisi de “Sevdiğiniz işi mi yapmak istersiniz yoksa yaptığınız işi mi sevmek istersiniz?” diye sorar tartışmayı başlatırım. Seminer içinde suskun kalan ve çekingen olan öğrenciler birden düşüncelerini ifade etmeye başlarlar ve genelde “sevdiğimiz işi” yapmak derler. Doğruyu da söylüyorlar. Meslek seçiminde şimdiden bilinçlendirme ve geniş düşünmeleri sağlanmalıdır.
Anne-babalar; çocuğunun mesleğini seçmede, kendi ideallerindeki meslekten ziyade onların istek ve becerilerine kulak vermeliler. Şunu bilmeliler ki ileride o mesleği onlar değil çocukları icra edecektir. Bu bilinçte olup, çocuklarına yol gösterici ve yardımcı olmanın yollarını bulmalılar. Mesleğini sevme yolları aranmalı, âdeta bir oyun ve eğlence gibi görülmelidir.
Sözün özü mesleğimizi sevelim, en iyi şekilde özenle yapalım. Saygı gösterelim. Ruhumuzu katalım. Derler ki: "İnsanoğlunun içinde uyuyan güçler vardır. Kendisi bilse şaşırır. Çünkü bu güçlere sahip olduğu aklından bile geçmez.” Yine derler ki: “Başarı azim gerektirir, azim ise irade. Bazı hedefler, başarısız olmaya da değer. Gerçek başarı, başarısız olma korkusunu yenebilmektir.”
Nurettin Bozan-Eskişehir
O gece ateş düştü milletin üzerine
Yurdun metropolleri döndü savaş yerine.
Bir dolara batıla yurdu satanlar oldu,
Kendi yurttaşlarına mermi atanlar oldu.
Başkomutan sokağa çağırınca milleti,
Halk kökünü kurutup temizledi illeti.
Direniş fitilini yaktı ilk Halisdemir,
Zekai Paşa'sından almıştı kati emir.
Al bayrağa kan verdi iki yüz elli şehit,
Gelmiş geçmiş şüheda hepsine oldu şahit.
Dua ediyorlardı kalp gözüyle görenler,
Halkla beraberdiler evliyayla, erenler.
Yer Bedir oldu sanki tekbir dillerde hece,
Yer gök Allah lafzıyla yankılandı o gece.
Ey yiğit Anadolu’m gün senindir şaha kalk,
Can verdi bırakmadı 'Haşhaşi'ye seni halk.
İlelebet ağardı kahraman Türk'ün tanı
İmanın zaferidir 15 Temmuz destanı.
Durmuş Tunacık
1987 karlı bir kış günü Ortaköy. Kuruçeşme'nin tepelerinde bir yerde yurtta kalıyorum. Kar öyle bir yağdı ki... Okullar tatil edildi, tüm öğrenciler birer birer evlerine gidiyorlar. Bense hâlâ bekliyorum. Ailemden birilerini. O zamanlar telefon yoktu bizim evde, haberleşememiştik. Okulların tatil edildiği duyurusu ile hareket ederler diye düşündük. Vakit öğle oldu. Okulda sadece görevli ile ben kaldık. Artık ümidi kestik ve ben seni bırakırım evine dedi. Yani nasıl gidilir pek bilmiyorum bile, yaşım 11-12 civarı. Eminönü’ne geldiğimizi hatırlıyorum. Boyum uzun yaşıtlarıma göre ve dizlerimin üstüne kadar kara bata çıka diğer otobüse doğru varmaya çalışıyoruz. Her yer bembeyaz karla kaplı. Aslında ben o senenin kışını hatırlamak bir yana dursun, yaşadığım bu yolculuk ile eve varabilmenin sevincini hatırlıyorum. Evdeki gürül gürül yanan sobanın sıcaklığını hissetmek ve beni bırakan görevli ablaya sıcacık bir çay ile teşekkür etmek ne büyük bir mutluluktu. Allahü teala razı olsun ondan. Şükürler olsun ki sağ salim evime gelmiştim. Hidayet Özgül
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...