Necip Fazıl üstadın Sakarya şiirini hatırlamayanınız yoktur… O mükemmel mısraların hitamındaki sondan ikinci beytine şöyle kendi âcizane dünyamızda, mutasavvıf bir ruh ile nazar eylemeye ne dersiniz?
Önce iki mısraı hatırlayalım… "Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz/Sen kıvrıl ben gideyim son Peygamber kılavuz" diyordu şair. Var mı bu iki satırda anlamadığımız kelime? Demek ki kelimeler Türkçe… Anlam nasıl peki? Anlam:
Sana bir buğday tarlası bağışladım, ne taraftan biçersen biç denilecek kadar engin…
Bana kefendir yatak! bir kasem cümlesidir… Yani yemindir, ölene kadar yatağa yatmayacağına dair söz vermektir… Ey Anadolu’nun inançlı insanı, ben ölene kadar yatmayacağım… Sana da havuz tabut olsun… Havuza girersen öldün say kendini…
Niye?
Burada da havuz beşerî bir sistemi işaret ediyor... Kul yapısını anlatıyor… Bütün beşerî sistemleri özetleyebilirsiniz burada… Nitekim hece sayısı olarak kıyasladığınızda havuz yerine deniz de diyebilirdi… Demiyor… Çünkü deniz ilahi olandır… Yani beşerî sistemlere dâhil olursan, o sistemler sana tabuttur… Beşerî sistemlere kendini ram edersen bil ki sen de ruhen öldün demektir… Basit iki kelimeden derinlemesine mana…
Peki ne olmalı?
Sen kıvrıl ben gideyim… Irmağın denize doğru akması kıvrıla kıvrıla olmaktadır. İnsanın akması da inişli yokuşlu gitmektir…
Gidelim ama nasıl? Öyle başıboş bir gidiş mi? Rastgele bir gidiş mi? Hayır! Asla! Son Peygamber kılavuz… Önünde o var… Onun gösterdiği istikamet var… Bütün beşerî sistemler havuz gibiyse ilahi sistemler deniz gibidir… Ak öyleyse denize doğru kıvrıla kıvrıla…
Sabah abdestinle, akşam yatsıya kadar ibadet ve taat ile… Hayatı hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yaşarken, yarın ölecekmiş gibi de ahirete hazır hâlde yaşayabilmek… İnşallah öyleyizdir…
Öyle olanlara ne mutlu… Ondan sonrası mı? Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya...
Yani bu yoldan bu varlıktan başka hiçbir şey önemli değil… Onun için yüzüstü sürünmeye değmez… Ayağa kalk! Yürümek için ayağa kalk Sakarya… Girme havuza, dal denize… Havuz beşerî, deniz ilahidir… Dal denize…
Yusuf Yüksel-Em. Öğretmen
Unutmam, o gündü miladım benim,
Donuktu bakışların, soğuktu tenin
Yağmur mevsimiydi, kışa çok yakın,
Mevsimler habercisiydi bu ayrılığın...
O gündü, yangınlar çıkmıştı ormanlarımda
Kül olup savrulmuştu bir şeyler sol yanımda...
O gündü, tüm dünyam değişmiş, hayatım evrilmişti,
Gönlümün kalesinde sütunlar devrilmişti
O gündü, yazlarımı alıp uzaklaşmıştın,
Yüreğimden taşıp gözüme ulaşmıştın,
O gündü, ellerimden kayıp yitti ellerin,
Kalakaldım ayazlarında metropollerin...
A. Selman Yavuz
AMUR NEHRİ: Doğu Asya’daki büyük nehirlerden ikincisi. Kara Ejder olarak bilinir. Uzunluğu 4.486 kilometre, havzası ise 1.843.000 kilometrekaredir. Şilka ve Argun adındaki iki nehir kolunun birleşmesi ile meydana gelmiştir. İki kolun birleştiği yerden itibaren uzunluğu 3.000 kilometredir. Amur adını aldıktan sonra, Habarovsk’a kadar, Çin’in Herlung-Kiang eyaleti ile Sovyetler Birliği’ne ait olan Amur ve Ebrie eyaletleri arasında uzunca bir sınır çizer. Düzlüğe indikten sonra, Sovyetler Birliği sınırları içinde akar. Japon Denizi ile Obiotsk Denizlerini birleştiren Tatar Boğazı'nda Büyük Okyanusa dökülür. Geniş bir alanı kaplayan Amur Havzasında muson iklimi hüküm sürer. Amur’a soldan ve sağdan katılan kolların sularından dolayı, özellikle yazın suyu çok boldur. Bu mevsimde ulaşım için nehirden faydalanılır. Yıllık ortalama debisi saniyede 10.900 metreküptür. Kışın Sibirya’dan esen soğuk rüzgârlar yüzünden senenin altı ayında nehir buzlarla kaplıdır. Bu yüzden kışın nehir ulaşımından istifade edilemez. Amur, balık bakımından çok zengindir. Irmakta ticari değeri olan yirmi beşten fazla balık türü yaşar. Bu balıklardan istifade etmek için, havzada fabrikalar kurulmuştur. Amur havzası, hidroelektrik santrallerinin kurulması için elverişli olmasına rağmen, üzerinde fazla baraj kurulamamıştır.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...