Sürekli tatil yapıp zengin olalım (!)

A -
A +

Eski asırlarda ulaşım zor idi. İnsanlar yakınlarını ziyaret etmek için yürüyerek, eşek, at ya da deve ile ulaşım sağlıyorlardı. Günümüzde dünyanın her tarafına 1 günde ulaşmak mümkün. İletişimin, ulaşımın bu denli kolaylaştığı çağımızda 9 günlük bayram (?) tatilleri toplumu miskinliğe, uyuşukluğa, tembelliğe sevk ediyor.

 

Yıllık ulusal millî gelirimiz 50 bin doların üzerine çıktığında sürekli tatil yapabiliriz. Ama şu anda 22 milyon ailenin 15 milyonunun (60 milyon kişi) asgari ücret seviyesinde gelir ile hayatını sürdürmeye çalışıyor. Bu da kişi başı gelirin aslında 1.500-2.000 dolar seviyesinde süründüğünü gösterir.

 

Kişisel olarak her bayramda mezarlık ziyareti, bazı akrabalarla bayramlaşmak için 1 gün yeterli oluyor. Bazen bu süre 2 gün olabiliyor. 9 gün tatile asla lüzum yoktur.

 

Bazı meslek grupları haftada net olarak zaten 20 saat ancak çalışıyor. Bunlara senenin yarısı tatil hakkı vermek hiç makul değildir. Mesela doğduğum yer olan, 1.200 nüfuslu minik Kıbrısçık ilçesindeki memur günde 1 saat bile mesai yapmıyor. 8 saat iş yerinde bulunuyorlar ama çalışma süreleri 1 saati geçmiyor. Yılda 3-5 evin el değiştirdiği bir ilçede tapu personeli sizce kaç saat çalışır? Yılda 50 kadar kişinin doğup vefat ettiği bir yerde nüfus memurları günde kaç saat çalışır?

 

Japonya, Almanya, Güney Kore, Fransa gibi ülkeler yılda kaç gün tatil yapıyorsa biz de o kadar yapmalıyız. Yoksa fakirlik çukurunda kalmaya devam edeceğiz.

 

Tatil günlerinde “turizm hareketliliği oluyor” vb. diye fikir öne sürenler olabilir. Ancak, bizim ülkemize çok az para harcayan turistler geliyor. Almanya’da çalışan bir işçi, paket tatilini 6 ay önceden 300-500 avroya satın alıyor. Otelde 5-10 gün sürekli yiyip içerek ödediği parayı geri alıyor. O nedenle turizm sektörünün ülkeye yüksek katma değer sağladığını söyleyemeyiz.

 

Sonuç olarak gereksiz tatilleri kaldırmalıyız.

 

Ali Özdemir

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

Yâre

 

 

 

İnce ince kan sızıyor içinden,

 

Kabuk bağlar sanıp açtığın yara.

 

Hoyratça harcayıp geçtin içinden,

 

Apar topar sarıp kaçtığın yara.

 

 

 

Kimseler sormadı, hâlin nicedir,

 

Ele günlük güneş, bana gecedir,

 

Adın dudağımda bitmez hecedir,

 

Görülmemiş elde, seçtiğin yara.

 

 

 

Yaktığın ateşten su da çaresiz,

 

Kuru da tutuştu, yaştan habersiz,

 

Sen sefa sürerken gamsız, kedersiz,

 

Dağıldı, kıvılcım saçtığın yara.

 

 

 

Derler ki yarayı yâre sormalı,

 

Tabip çare değil, yârin sarmalı,

 

Mevtimin sebebi yârim olmalı,

 

Değmeli, ömürden geçtiğin yara.

 

 

 

Mustafa Özkahraman

 

 

 

 

 

ESKİMEZ KELİMELER

 

 

 

NİSPET: 1. Oran 2. Bağıntı, ilgi, ilinti. 3. Kıskandırmak veya üzmek için. 4. Birini üzmek için veya inat olsun diye yapılan iş. 5. edat “Kıyas edilirse, göre, nazaran, nispetle” anlamlarında kullanılan bir söz.

 

DİRHEM: 1. Okkanın dört yüzde birine eşit olan, 3,207 gramlık eski bir ağırlık ölçüsü. 2. Bir tür gümüş para.

 

İHSÂN: 1. İyilik etme, iyi davranma. 2. Bağışlama, bağışta bulunma. 3. Lütuf 4. İyilik.

 

ESHÂB: Hazreti Muhammed'i (sallallahu aleyhi ve sellem) görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş Müslümanlar; ashap, ashabı kiram.

 

MUHÂFAZA: 1. Koruma 2. saklama.

 

GAFLET: TDK’ya göre aymazlık, dalgın, dikkatsiz bir durumda bulunmak.

 

KAVİ: 1. Dayanıklı, güçlü, zorlu olan 2. Sıkıca.

 

İNTİZAM: 1. Düzenli, düzgün olma. 2. Düzen, çekidüzen.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.