Yazmak bir hayatın ortasında önüne sunulan hikâyeyi tüm şeffaflığıyla yargısız alıp kucaklamak gibi… Zamanın hızla akıp geri gelmeyişine ve insanların ağrısına en iyi gelen eylem bence yazmak! Yazmanın büyülü bir gücü var, çağın ve insanların tüm sahteliğine ve acizliğine inat! Yazmak mı yoksa yazdırılmak mı? Kulların sadece birer vesile olduğunu bildiğimiz şu fani dünyada, akıllarda bir de bu soru var. Sahi yazmak mı desek daha doğru olur yazdırılmak mı? Cevabı zannımca yazdırılmak diye düşünüyorum. Zira birbiri ardına dizilen ilhamın arkasına saklanmış bunca efsunlu satırın bir insan tarafından aklı aşan duygularla meydana getirilmesi zor…
“Yazana değil, yazdırana bakmak lazım!”
Bazen kelimeler yazdıklarımızı anlatmakta yetersiz kalıyor. Derin bir sessizlik kaplıyor dört bir tarafı. Ruhun yaraları kalbin karalarına, kalbin karaları satır aralarına karışıyor. Satır araları sandığımız o mısralar ansızın satır yaralarına dönüşüveriyor. Satır yaraları önce mısraları sonra gönlümüzü kanatıyor. Aklanmayı dilerken Yaratan’dan akıllara bir yaşamak rüyası düşüyor. Düşüyor düşmesine de gönlümüzce yaşamak büsbütün bir hayal bu yüzden yazmanın büyülü dünyası yaralarımızı sarıp sarmalıyor. Acı tatlı, mutlu ve kederli ne varsa hayata dair içinde buluveriyoruz kendimizi ansızın… Yazmak ruhumuzun şifası, yazmak en güzel, en eşsiz terapiye dönüşüveriyor.
Dilimizden dökülürken kelimeler pek çokları bizi duyarken sadece bazıları bizi canıgönülden dinler. Kalbimiz hassastır, bizi can kulağıyla, canıgönülden dinlemeyen herkesi tanır. Ama kalbimizin ötesinde bir kâğıt, kalemden gelen her cümleyi tüm kusurlarına rağmen özüyle alır. Bir anne şefkatiyle kucaklar, sarıp sarmalar ve saklar. Acıyı, mutluluğu emanet edebileceğin daha güvenilir bir sığınak var mı söylesene Anka kuşu? Kalbime konan en güzel kuş, söylesene! Sen öğretmedin mi bana kendini yakıp yeniden küllerinden doğmayı? Seni anlatmaya yarın da devam edeceğim...
Kübra Can Karaca
ŞİİR
Kün, emriyle kâinatı var eden
Varlığı kendinden bir olan vardır.
Ehli küfre şu cihanı dar eden,
Müminin kalbinde var olan vardır.
Dünyayı beşere oba kılandır,
Doğumu rahata ebe kılandır,
Geceyi sabaha gebe kılandır.
Karanlığa güneş, nur olan vardır.
Varlığının başı sonu olmayan,
Mekândan münezzeh yönü olmayan,
Hiç kimseye muhtaç anı olmayan.
Yedi kat göklerde sır olan vardır.
Hayrı da o şerri de o yaratmış,
Akıl verip doğruluğu aratmış,
Zalimlerin kalp gözünü karartmış
Mazlumlara ise yar olan vardır.
Durmuş Tunacık
AKTİMUR BEY: Ertuğrul Gazi’nin torunu ve Gündüz Bey’in oğlu. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Aktimur Bey, ecdadı gibi cesur olup amcası Osman Gazi’nin emrinde askerî ve idari işlerde hizmet etti. Karacahisar’ın fethinde büyük kahramanlıkları görüldü. Aykut Alp ile birlikte Selçuklu Sultanı İkinci Alaeddin Keykubat’a gönderildi. Sultan’ın, Osman Gazi’ye gönderdiği beylik alameti olan menşur ve sancağı getirdi. Bazı kaynaklarda Aktimur Bey’in 1306 Koyunhisar savaşında şehit düştüğü yazılı ise de, onun 1315 yılında Bursa’nın tamamen kuşatıldığı sırada Kaplıca tarafındaki kalelerden birine kumandan tayin olunduğu bilinmektedir. Nitekim 10 yıl boyunca Bursa Kalesi’ni sıkıştıran Aktimur Bey, şehrin fethini kolaylaştırdı. Orhan Gazi, Bursa’nın fethini müteakip Aktimur Bey’e Kandıra’yı verdi. Aktimur Bey’in bu tarihten sonraki faaliyetleri hakkında bir bilgi yoktur. Söğüt’teki kabir Aktimur Bey’in makamıdır.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...