Hayat, çoğu zaman farkına bile varmadan içinden geçip gittiğimiz bir ırmak gibi… Zaman ise bu ırmağın hem taşı hem suyu hem de akışıdır. Tutmaya çalıştıkça elimizden kayan, geri getirmeye çalıştıkça bizden uzaklaşan en kıymetli hazinemizdir.
Doğduğumuz an başlıyor gibi görünse de zaman, aslında çok daha önce, Berzah âleminde ruhlarımızın yaratıldığı ilk anda başlar. Ölümle bittiğini sandığımızda ise bizi yeni bir başlangıcın eşiğine bırakır. İnsan, zamanın içinde yoğrulur, şekil alır, olgunlaşır. Bize düşense, bu akışı fark etmek ve doğru okuyabilmek.
Zaman, sabırlı bir öğretmendir. Ne kadar acele edersek edelim, o kendi ritminde yürür. Gençlikte kalabalıklar içinde koşarken, yaş ilerledikçe kalabalığın yerini dinginliğe bırakırız. Eskiden eğlence sandığımız şeyler, yerini anlamlı sohbetlere bırakır. Bir sabah çayını yudumlarken gazete okumak, koşuşturmadan çok daha kıymetli hâle gelir.
Zamanla öğreniriz ki herkesle her şeyi konuşmak gerekmez. Her doğru, her yerde söylenmez. Bazı sözlerin susarak da söylenebileceğini, bazı hakikatlerin sadece yaşanarak anlaşılacağını fark ederiz. Ve bir gün, nasihat ettiğimiz çocuklarımızın gözlerine bakarken, o kıymetli öğütleri hangi bedellerle öğrendiğimizi anlatma sırası bize gelir.
Zamanın kıymeti, sadece saatlerle, takvim yapraklarıyla ölçülmez. Asıl kıymet; onu nasıl, nerede ve kimlerle geçirdiğimizdedir. Hayatımıza ne kattığı, bizden ne götürdüğü ve bizi kimlere dönüştürdüğüyle ilgilidir.
Çünkü zaman, yalnızca geçip giden bir olgu değil; aynı zamanda bizi dönüştüren, sınayan ve büyüten bir yoldur. Onun kıyısında durup geriye bakmak, aslında kendimize bakmaktır.
Hülya Yavuz
ŞİİR
Yalancı bir dünyadayız
Gitme vakti geldi gibi
Yıllar oldu sınavdayız
Gitme vakti geldi gibi
Kaportamız dökülüyor
Tuttuğumuz sökülüyor
Kırılıyor bükülüyor
Gitme vakti geldi gibi
Bir yolunu bulamayız
İmtihanda kalamayız,
Sıramızı savamayız
Gitme vakti geldi gibi
Nice şöhret milli, gitti
Sosyeteydi zilli gitti
Çift gamzeli çilli gitti
Gitme vakti geldi gibi
Nöbetçi der; bekliyoruz
Güne günler ekliyoruz
Terliyoruz tekliyoruz
Gitme vakti geldi gibi
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
NEVŞEHİR: Nevşehir ve çevresi beş bin senelik bir tarihe sâhiptir. Hititler, Frigler, Persler, Kapadokya, Roma ve Bizanslılar gelip geçmiştir. Selçuklu Türklerinin bu bölgeyi fetihlerinden sonra bütün eski kültürler unutulmuş ve Türk-İslâm kültürü tamamen hâkim olmuştur. Nevşehir bugün her şeyiyle 900 yıllık bir Türk beldesidir. 1954 senesine kadar Niğde’nin bir kısmı olan Nevşehir’in tarih ve kültürü Niğde ile benzerdir. Örf ve âdetle de İç Anadolu’ya ait özellikler bulunur. Evlenme geleneği içinde yer alan düğün eğlenceleri çok renklidir.
Özellikle bayrak kaldırma âdeti dikkat çekicidir. Halk edebiyatı ürünlerinden masal, hikâye, efsane, ninni, fıkra vb. konular Nevşehir’in hemen her yerinde canlı olarak yaşamaktadır. Âşıklar bir anane hâlinde olmasa bile yer yer mevcuttur. Nevşehir el sanatları yönünden de zengindir. Geleneksel tekniklerle halı, kilim, sicim dokumacılığı hâlen devam etmektedir. El sanatları bakımından en zengin yer Avanos ilçesidir. Avanos’taki çanak çömlek yapımı, sanayi hâline gelmiş olup, daha çok turizme yönelik yoğun olarak devam etmektedir. Diğer ilçelerde de çömlekçilik yapılmakta ise de Avanos’ta daha fazla gelişmiştir.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...