İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, merakla beklenen iddianamesinde Ekrem İmamoğlu’nun başında olduğu suç örgütünü (İSÖ) bütün teferruatıyla anlattı.
İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanlığından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne uzanan süreçte öyle bir yapılanma kurmuş ki, âdeta devlete sızan Fetullahçı Terör Örgütü’nün kopyası…
Tek eksiği, örgütün silahlı olmaması.
Bunun dışında, tıpkı FETÖ’nün devlet hiyerarşisini yok sayan örgüt yapılanması gibi, İSÖ yöneticileri ve üyelerinin de belediyelerdeki hiyerarşiyi nasıl deldikleri anlatılıyor iddianamede.
Başsavcılığın şöyle tespitleri var;
“Suç örgütünün üye ya da yöneticilerinin bir kısmı, örgüt liderinde olduğu gibi, kamu görevlilerinden oluşmaktadır. Örgütün yapılanmasının da kamu kurumları (belediyeler, İBB ve bağlı iştirakler) içerisindeki ilişkilerle oluştuğu; kamunun sağlamış olduğu nüfuz ve kaynakları kullanarak örgütün büyümesinin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, örgüt içerisindeki şüphelilerin örgüt içi hiyerarşik yapıdaki pozisyonları ile örgüt üyesi ya da yöneticilerinin resmî görevleri olan kamu kurumu içerisindeki görev tanımları arasında farklılıklar mevcuttur.
Kamu görevlisi olmayan ve herhangi bir memuriyet sıfatı bulunmayan bir örgüt üyesinin, doğrudan örgüt liderinden veya örgüt yöneticisinden aldığı talimatla bir kamu görevlisine emir verdiği; ne yapacağı ya da nasıl yapacağı konularında direktiflerde bulunduğu görülmektedir. Ayrıca, belediye içerisinde görevli olan ve aynı zamanda örgüt hiyerarşisi içerisinde yer alan bir şahsın, belediyede sorumlu olduğu birimin dışındaki başka bir birimin müdürüne veya çalışanına emir ve talimatlar verdiği anlaşılmaktadır.
Bu durum, örgütün hiyerarşik düzeninin kamu kurumları içerisindeki görevlerden bağımsız bir misyon ve göreve sahip olduğunu; hiyerarşik ilişkinin kamu görevlerinden tamamen ayrı şekilde işlediğini, kamu içerisinde haricî bir yapılanma ve 'sistemin' oluştuğunu göstermektedir.”
***
Bunun örnekleri de var elbet iddianamede…
Örgütün en önemli yöneticisi olduğu belirtilen, İmamoğlu’nun danışmanı, örgütün gizli kasası Fatih Keleş…
‘Sistem’ adı verilen şebeke ağına nakit akışını temin etmek için iş adamları ile rüşvet görüşmelerini yapan kişi.
Belediyede İmamoğlu’nun danışmanlığı dışında görevi bulunmadığı hâlde, suça konu görüşmeleri yapmak için İBB’nin Florya’daki başkanlık konutunu dahi kullanan, İBB Genel Sekreterliğinin çıkacağı ihalelerin yönetimi, ihaledeki hak edişlerin ödenmesi, ihalelerin kimlere verileceği, kimlerin ihalelere davet edileceği, iş adamlarının imar, iskan ya da ruhsat başvuruları için belediye görevlilerine talimat verebilen bir isim…
Bu gücü İBB’de bulunduğu makamdan mı alıyor? Elbette hayır. Örgütteki konumundan.
***
Bir diğer isim, yine örgütte yönetici konumundaki Adem Soytekin.
Salt müteahhit olduğu, yani belediyede herhangi bir sıfat ya da sorumluluğu bulunmadığı hâlde, İBB’ye bağlı iştiraklerden Kiptaş AŞ’nin çıktığı ihalelerin kimlere verileceğine, ödemelerin nasıl ve ne zaman yapılacağına, ihaleye davet edilecek firmalara, hatta daire satışlarının serbest bırakılması gibi süreçlere dahi karar verdiği anlatılıyor iddianamede.
Kendisi ayrıca, imar, iskan ve ruhsat başvuruları için alınan rüşveti kendi firmaları üzerinden ‘iş yapmış gibi’ gösterip, sahte fatura keserek aklamaya çalışmakla suçlanan kişi biliyorsunuz.
***
Ya İmamoğlu’nun aile şirketi İmamoğlu İnşaat’ın Genel Müdürü Tuncay Yılmaz’a ne demeli?
Örgüt hiyerarşisinde ‘üye’ sıfatıyla yer alan Yılmaz’ı, CHP’li belediyelerden toplanan para kulelerinde balya sayarken tanımıştık hatırlarsanız.
Ne partide, ne de İBB’de hiçbir resmî görevi bulunmadığı hâlde, CHP İl Binası’nı almak için toplandığı söylenen paraların başında bu ismin ne işi vardı?
Onunla ilgili de çok şey anlatmış savcılık…
CHP İstanbul İl Başkanlığı binasının usulsüz toplanan paralarla satın alma sürecini bizzat bu kişi yürütmüş.
Ayrıca iş adamlarından iskan, imar ya da ruhsat işlerinde alınan rüşvete aracılık yaptığı, rüşvet olarak istenen ev, daire ya da villa gibi taşınmazların İmamoğlu’nun şirketine devrini yönettiği belirtiliyor iddianamede.
***
Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nde mühendis olarak görev yapan Yakup Öner ile ilgili bölüm ise daha çarpıcı…
Doğrudan örgüt lideri İmamoğlu’na bağlı olduğu belirtilen Öner’in, buradan aldığı güçle Boğaziçi İmar Müdürü Elçin Karaoğlu’na emir ve talimatlar verdiği, müdüründen imar dosyalarını istediği(!), İstanbul’un Boğaz bölgesinde yer alan tarihî ve lüks evlerin tamirat, tadilat ve ruhsatlandırma işlemlerini bizzat kendisinin takip ettiği, yine örgüt lideri İmamoğlu adına Boğaz'daki taşınmazların ve işletmelerin sahipleri olan büyük iş adamları ile imar veya iskan işlemlerine dair süreçleri yürüttüğü, bu yolla örgütün “sistem”ine ciddi miktarda para akışı sağladığı vurgulanıyor.
***
Şu birkaç örnek bile, savcılığın “İmamoğlu Çıkar Amaçlı Suç Örgütü” tanımını neden yaptığını anlatmaya yetmez mi?
İşte bu yüzden iddianamede, İmamoğlu gibi İBB’de resmî görevi bulunan isimlerin de kurum içerisinde kendi öz yapılanmalarını oluşturarak “iç örgütlenmeyi” sağlamayı amaçladıkları kaydediliyor.
Örgütün deşifre olmaması için gizliliğe nasıl önem verdikleri, kameraları niye bantladıkları ve jammer’lara ihtiyaç duydukları, İmamoğlu’nun konutundaki görüntüleri kaydeden cihazın kimler tarafından nasıl imha edildiği de uzun uzun anlatılıyor ama o kısmı bir başka yazının konusu olsun.
Şimdi durup düşünelim…
Bu yapı, ezkaza Cumhurbaşkanı olup devlet yönetimini ele geçirse…
O zaman da İSÖ olarak mı kalırdı, yoksa tam FETÖ’den kurtulduk derken İTÖ’yü mü kurmaya çalışırdı?
FETÖ’vari yolsuzluk ve casusluk şebekesi kuran İmamoğlu Suç Örgütü iddianamesinin açıklandığı saatlerde Gürcistan’dan gelen acı haber, milletçe yüreğimizi yaktı.
Türkiye’ye varmak üzere Azerbaycan’dan havalandıktan kısa süre sonra, henüz sebebi bilinmeyen, ancak havada parçalandığı için büyük şüpheleri barındıran askerî kargo uçağımızın düşmesi sonucu 20 kahramanımızı şehit verdik.
Yeryüzünde mazlumların tek umudu olan Mehmetçiğimize yönelik her hadiseye şüpheyle yaklaşmamızın temeli, geçmişte çokça karşılaştığımız kahpe pusulardır…
Bu elim olay da bir kaza mıdır, yoksa Orta Asya’da, Orta Doğu’da, Afrika’da, Balkanlar’da birilerinin hesaplarını tersine çeviren Türkiye’ye yönelik bir saldırı mıdır, eminim çok geçmeden ortaya çıkacaktır.
Şayet bunun altında birilerinin parmağı varsa devletimiz mutlaka hesabını soracaktır.
Şehitlerimizin ruhu şad olsun… Ailelerine sabr-ı cemil niyaz ederim. Milletimizin başı sağ olsun.
Yücel Koç'un önceki yazıları...