Başta İstanbul ve Antalya olmak üzere, çoğu CHP’li belediyelerde olanları hayretler içerisinde okuyoruz aylardır…
Göstere göstere, büyük büyük yolsuzluklar yapmışlar; bu yetmemiş, İstanbullunun verilerini yabancı istihbarata açarak, FETÖ’nün yarım bıraktığını tamamlamaya çalışmışlar.
Özellikle İstanbul Büyükşehir’de olanlara baktığımız zaman anlıyoruz ki, takip edildiklerini ve bunun hesabının sorulacağını biliyorlarmış… Ama buna rağmen el yükselterek devam etmişler.
Niye biliyor musunuz?
Hesap şöyle yapılmış;
“Bize dokunurlarsa konuyu siyasileştirir, bunu yaptıklarına pişman ederiz. Hatta buradan mağduriyet oluşturur, cumhurbaşkanlığının yolunu açarız.”
Tıpkı şu an yaptıkları gibi.
***
Peki bu insanlar o koltuklara seçilirken vatandaş bunun için mi oy verdi?
Elbette hayır.
İstanbul’u CHP’nin kazandığı 2019’u hatırlayın; vatandaşlar sosyal medyada “Metrobüse bindiğimde artık elimle silesim geliyor”, “Bundan sonra yere tükürenin, çöp atanın ağzını burnunu kırarım. İstanbul’u kolay almadık” paylaşımları yapıyordu.
Sonuç ne oldu?
Şimdi o otobüsler bakımsızlıktan yanıyor, candaşlara aktarılan milyonlar vatandaşı mağdur ederken, birilerini zengin ediyor.
Hiçbir hizmet üretmeden, sadece hükûmete tepki oylarından yararlanarak koltuğa oturanlar, göstere göstere vatandaşın oylarına ihanet etti.
Şimdi utanmadan bir de “Devleti de ben yöneteyim” diyor.
***
Geçenlerde İstanbul’un kanayan yaralarından Esenyurt’ta kayyım olarak bir yılını dolduran Başkan Vekili Can Aksoy’un, vatandaşlara ilk yılda yaptıklarını anlattığı sunuma katıldım.
Bilmediğim pek çok şeyi de öğrendim.
Türkiye sanayisinin yüzde 7’sine yakını bu ilçenin sınırları içindeymiş.
Savunmamızın göz bebeği Baykar’ın da orada olduğunu biliyoruz, böylesine önemli bir yer.
Ama gelin görün ki, AK Partilisi-CHP’lisi, bugüne kadar burada görev alan yerel yöneticiler ya el birliği ile mahvetmişler güzelim ilçeyi yahut rantın önünü kesecek tedbirleri alamamışlar (!)
Hemşehricilik ve etnik köken ayrımcılığı ile vatandaşı domine eden ağababaların elinde rezil rüsva edilen, İstanbul’un 1,2 milyonluk devasa ilçesinin durumunu ayrıntılarıyla dinledik Can Aksoy’dan.
“Her Esenyurtlunun hayali bir gün Avcılar’a veya Beylikdüzü’ne taşınıp buradan kurtulmak. Ama biz şimdi insanların buna ihtiyaç duymayacağı hizmetleri sunmak için çalışıyoruz” cümlesi, durumun özeti gibiydi.
Yağma Hasan’ın böreği gibi paylaşılan ilçede olanlar akıl alır gibi değil…
Esenyurt’un en büyük problemi olan çöp toplama hizmetinin ‘kiralık’ araçlarla büyük rant kapısına dönüşmesini belediyenin kendi filosunu kurarak önlemiş Can Aksoy.
Hastane ve karakol eksiği en büyük şikâyet konusu olan ilçeye, devlet terbiyesi ile yetişmiş insanın farkı yansımış âdeta…
CHP’lilerin rant için ‘riskli alan’ ayağıyla saklamaya çalıştığı arazilerin tahsisini yapmış Sağlık Bakanlığına…
14 okul onarılmış, gençlere etüt, kadınlara yönelik meslek ve sanat kursları açılmış, aile sağlığı merkezleri ile ambulans istasyonları çoğaltılmış, vatandaşın nefes alabileceği millet parkı ve kafeler hizmete açılmış, kütüphane-cami, yarım kalan ne varsa tamamlamak için hummalı bir çalışma başlatılmış.
***
Belediye az şey değil…
Hele de İstanbul gibi bir metropolde…
Esenyurt’ta zengin olan ağababalar kendileri başka ilçelerdeki kocaman malikanelerde otururken, sömürdükleri ilçede insanlar perişan edilmiş.
Şimdi buna ‘devlet eliyle’ son vermeye çalışılıyor ama problem şu;
Orayı ilanihaye kayyım mı yönetecek?
Elbette değil.
Yarın bir mahkeme kararıyla yine seçilen isme devrolacak yahut ilk seçimde sandıktan çıkacak kişiye…
Doğal olan da bu…
Doğal olmayan ise bizim seçme kriterlerimiz ve seçilen kişinin öncelikleri…
Vatandaş ‘hizmet almayı’ değil, başka sebepleri ön plana çıkarınca; seçilenler de ‘hizmet etmeyi’ değil, başka hesapları ön plana koyunca ortaya çıkan sonuç Esenyurt oluyor işte.
Bir Kadir Topbaş dönemi İstanbul’a bakın, bir de İmamoğlu döneminin İstanbul’una…
Üstüne taş koymadığı gibi, bir de olanın gerisine götürdü güzelim şehri.
***
İşte bu kötü tecrübelerden yola çıkarak, iktidar, yerel yönetimler için yeni bir düzenleme hazırlıyormuş.
Reform niteliğindeki düzenlemeyle belediyelerin mali yapısını disiplin altına almayı, hizmet önceliklerini netleştirmeyi planlıyormuş.
Getirilecek kriterlere göre, görevini aksatan belediyelere ceza uygulanacak, kurulacak denetim komisyonları ile hem kaynak kullanımı hem de verimliliği takip edilecekmiş.
Şayet belediye işini yapmazsa ‘merkezî idare’ devreye girecek; özellikle su, ulaşım, altyapı ve çöp gibi hizmetlerin yerine getirilmesi için valilikler ve kaymakamlıklar zorlayıcı unsur olacakmış.
Buna yakın zamandan çarpıcı örnek; Arnavutköy.
İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait İETT, ilçeye seferleri azaltınca, AK Partili Arnavutköy Belediyesi vatandaşın mağduriyetini gidermek için kendi elektrikli otobüslerini alıp, koskoca ilçe halkını ücretsiz taşımaya başladı biliyorsunuz.
Ne acayip işler oluyor, işte çarpıcı bir örnek.
***
Bu tuhaflıklara tedbir olarak hazırlanan yeni reform düzenlemesi bence hayırlı bir adım ama yeterli mi orasından eminim değilim.
Bana sorarsanız belediye başkanlığına aday olanlara da kriter getirilmeli.
Şehircilikten, ulaşımdan, planlamadan anlamayan adamlar belediye yönetmeye aday olamamalı.
Bir berber için bile ustalık belgesi aranırken, milyonluk şehirleri yönetmeye talip kişilerde hiçbir kriter, belge aranmamasına son verilmeli.
Hatta ve hatta…
Can Aksoy’a göre, vatandaş seçtiği başkandan memnun kalmazsa onu geri çekebilmeli, zorla beş yıl tahammül etmemeli.
Gırtlağına kadar pisliğe bulaşıp, seçmenine ihanet edenleri görevde tutmaya mecbur muyuz?
Yücel Koç'un önceki yazıları...