Gazetemizde bugün iki önemli haber var…
Biri Yılmaz Bilgen imzalı manşet…
Şam’la yaptıkları mutabakat doğrultusunda, silah bırakmak için 10 günü kalan PKK/YPG’nin elebaşlarından biri, terör örgütüne operasyon başlaması durumunda İsrail’in kendilerine havadan destek sağlayacağına inandıklarını, hatta bu konuda söz aldıklarını söylüyor.
Gazze’de köşeye sıkışan soykırımcı Netanyahu, Büyük İsrail hayaliyle -Irak’ı da içine katarsak- on yıllardır hazırladıkları ‘teröristan’ın bitişi anlamına gelecek operasyonda, terör örgütüne böyle bir desteği verir mi?
Onu durduracak bir güç yok ise hiç şüpheniz olmasın…
Nitekim epeydir Türkiye’ye bilendiklerini, hatta nihai hedeflerinin İran değil, Türkiye olduğunu zaten biliyoruz.
Bu amaçla özellikle son bir yıldır Kıbrıs Rum Kesimi’ne ve Yunanistan’a yaptıkları yığınağa dikkat çekiyoruz.
Üçlü şer cephesinin dibimizdeki adaları da İsrail’e açtığı, Türkiye’ye karşı ortak bir ordu için anlaştıkları ortaya çıktı.
O adalar ki, Yunanistan’ın silahlandırması bile Lozan anlaşmasının ihlali iken, şimdi bir de İsrail’i burada üslendiriyor.
Tersinden bakarsak, Lozan’ı açık açık ihlal ederek, millî güvenliğimize ve bütünlüğümüze tehdit oluşturan bu adaları meşru hak olarak geri almamızın da yolunu açıyor.
***
Yunan Kara Kuvvetleri, İsrail’den Spike Nlos uzun menzilli tanksavar füze sistemi almış, bunu Ege adaları ile Meriç bölgesinde kullanmayı planlıyormuş.
Kime karşı? Türkiye’ye.
Yunan Savunma Bakanı Dendias, İsrail’in kirli amaçlarına piyon olmayı izah edeceğine, Türkiye’nin askerî gücünü artırmasından duydukları rahatsızlığı anlatıyor sıkça.
Oysa Ankara’nın defaatle yaptığı bir vurgu var;
‘Kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz yok. Bize tehdit olmayanı biz tehdit etmeyiz.’
Cumhurbaşkanı, bu cümleyi dün İstanbul Tersanesinde katıldığı millî gemi üretimi töreninde de tekrarladı.
Buna rağmen, İsrail ve Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan, kirli amaçları doğrultusunda tehdit seviyesini yükseltmeye çalışıyor.
Biz bu ittifaka gerek çevremizden, gerek Batı’dan sinsice destek veren ülkelerin olduğunu ve olacağını da göz ardı etmeyelim.
Bu sebepledir ki, son günlerde dikkatimizi Karadeniz’e yönlendirecek saldırılar yoğunlaştı, üzerimizde dolaşan menşei saklı drone’lar peydahlandı.
Şimdi asıl soruya gelelim…
***
Bir taraftan Ege ve Akdeniz’de kurulan kirli ittifaklar…
Öbür tarafta, PKK/YPG’ye operasyonun başlaması durumunda, Suriye üzerinde, doğrudan İsrail’le karşı karşıya gelme riski…
Endişelenmeli miyiz?
Onu da detaylı olarak bugün gazetemizde yer alan ikinci haberde, Ankara temsilcimiz Akif Bülbül’ün de katıldığı Millî Savunma Bakanı’mız Yaşar Güler’in açıklamalarında okuyabilirsiniz.
Bakan Güler, savunmada yıllardır yapılan hazırlığın rahatlığıyla şunları anlattı;
- Terör örgütünün feshi sürecinde devletimizin istediği olacak. SDG (yani PKK/YPG) entegre olmazsa gerekeni yaparız.
- Bizim her türlü gelişmeye karşı planlarımız hazır, Suriye’deki harekâtlarımızı yaparken, ABD de oradaydı, Rusya da oradaydı. Biz yapılması gerekeni hiç kimseye sormadan yaptık ve bitirdik. Önümüzdeki dönemde de ihtiyaç olursa gerekeni kimseye sormadan yaparız.
- İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ortaklığı bize tehdit oluşturmaz. Silahlandırılmaması gereken adalar için çok heveslenmesinler.
- SAFE’ye (Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamak için başlattığı silahlanma finansı programı) dâhil edilmeyi çok dikkate almıyoruz. Çok ihtiyaç duydukları kritik anda konuşma sırası bize gelecek.
- ABD için artık tehdit Orta Doğu’da değil. Bölgede tek bölgesel güç Türkiye, ABD bunu biliyor.
***
İşte, savunmada millî ve yerli adımlar atmanın, büyük hamlelerle yapılan hazırlığın verdiği öz güven.
Biz bile sekiz yıldır en büyük imtihanımızın Doğu Akdeniz olacağını, savunma sanayiimize yönelik saldırılar ve darbe girişimleri dâhil olmak üzere, ülkemizde oynanan bütün oyunların aynı amaca hizmet ettiğini yazıyoruz bu köşede…
Devletimiz ise çok daha öncesinden görerek bugünlere hazırlandı.
Savaşı elbet istemeyiz, ancak birileri ısrarla üzerimize geliyorsa, ne olacağını Bakan Güler gayet net biçimde izah etti.
Türkiye Yüzyılı laf olsun diye ortaya konan bir vizyon değildi…
Birileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı devirerek, başımıza Zelenskiy gibi bir çorap örmeye boşuna çabalamadı.
Geçmişte anlattıklarımızı ‘dıj güçler’, ‘minnaklar’ diye alaya alan satılmış hainleri bugün milletimiz daha belirgin olarak görüp, onlara ön vermediği için kendisiyle gurur duyabilir.
Konjonktürel, günübirlik sıkıntılar gelir geçer, yeter ki devletimiz güçlü olsun ve daha önemlisi yönetiminde ‘milletin adamları’ olsun.
Rabbim ülkemizi ve yüce milletimizi gözünü kan bürümüş katillerin kötülüklerinden korusun.

