Kaydet
a- | +A

Şehir şartlarının en aşağısı bir bodrum kata tıkanmıştık altı çocuk, ebeveynlerle beraber sekiz kişi ama olsundu, bize saray yavrusu gibi geliyordu.

Amcaoğlu, Ankara günlerini anlatıyordu:

-Uzun bir müddet babama hiç iş çıkmadı. Binbir ümitle şehre gidiyor, ne yapacağını bilememe üzüntüsüyle geri dönüyordu.

Ramazan-ı şerif bayramına birkaç gün kalmıştı. Babam, çadırımıza sevincini belli etmeden girdi. Anneciğime dediğine göre işi olmuştu. Üstelik kadrolu. Diyanetten “Resmî evraklarını tamamla gel...” demişler. Haber verip uçar gibi çıktı. “Geç kalmamalıyım! Bugün yetiştirmeliyim!” diyordu, sayıklar gibiydi.

Günleri iple çektik. Bir müddet sonra babamın tayini Ankara Kocatepe Cami-i Şerifi'ne çıktı. O şartlarda nasıl taşındık, nasıl gittik? Sanki kuş olup kanatlanmıştık. Anlatmama lüzum yok. Çünkü o zor durumdan yani çamurun ve enkazın içinden çıkıp modern binaların bulunduğu bir şehre gelmek tarif edilemez bir hissiyattı. Şehir şartlarının en aşağısı bir bodrum kata tıkanmıştık altı çocuk, ebeveynlerle beraber sekiz kişi ama olsundu, bize saray yavrusu gibi geliyordu.

Ankara'daki ilk günümü hiç unutmadım.

Hele bana baksana!

Işıkları yaksana!

Beklemekten usandım,

Bir ayağa kalksana!

Bodrum katından sokağa çıktığımda ne yapacağımı bilmeden yürüyordum sadece. Her çocuk gibi her şeyi yakinen görmek, dokunmak istiyordum. Bu kadar çok evi, insanı, arabayı bir arada hiç görmemiştim. Kendimi masal âleminde bir garip çocuk gibi hissediyordum. Daha uzak yerlere gitmeyi düşünüyordum lakin kaybolma korkusuyla cesaret edemiyordum. Sık sık anacığımın; “Aman dikkatli olun! Araba maraba çarpar! Bir de sizin acınızı çekmeyelim!” tembih ve telkinleri iyice korkutuyordu. Bu koca şehir nere, doğup büyüdüğüm yerler nere?

Yeni kavuştuğum hürriyetimin açgözlülüğüyle okuyacağım mektebe gitmeye karar verdim. “Yürüsem mi usul usul...” diye düşündüm kendi kendime kuvvet verdim ama yine bir sokağı geçemedim. Gelgelelim mektep buradan iki sokak arkadaydı. Ufak bir parmak hesabıyla bu mesafe bana göre hiç demekti. Sanki yayla mıydı ki? Git git bitmezdi. Anneciğimin, babacığımın üzüntülerine bir yenisini ilave etmemek için gitmekten vazgeçip evin önünde aşağı yukarı yürüdüm durdum.

Neden sonra yan apartmanlardan yaşıtım sayılacak bir çocuk çıktı. Sanki içimi okumuştu.

"Nereye gideceksin arkadaş?” diye sordu.

Nereye gideceğim? Bırakın nereye gideceğimi, ne yiyeceğine, ne zaman uyuyacağına bile başkalarınca karar verilmiş birisi için bu soru sorulur muydu? Sadece kulağıma hoş gelen sihirli bir cümleydi. Aslında bana nereye gitmek istediğimi sormuyor, dilediğim her yere gidebileceğimi müjdeliyordu...

“Bir yere gitmeyeceğim” dedim. Sonra hareket eden araçların tılsımlı görüntülerine kayan gözlerimi Kocatepe Cami-i Şerifi'nin minarelerine çevirip bu yeni, tuhaf dünyaya dalıp gittim...

DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR