Önce Öcalan, şimdi Demirtaş… Endişelenmeli miyiz?

A -
A +

MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, terörün tamamen bitmesi çağrısıyla yaptığı “Gerekirse Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” çıkışının üzerinden bir yıl geçti.

 

Önceki gün de tutuklu eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliyesinin Türkiye açısından hayırlara vesile olacağını söyledi.

 

İlginç zamanlardan geçiyoruz; dolayısıyla vatandaş, olan biteni anlamakta zorlanmakla beraber, endişe de duymuyor değil.

 

O Demirtaş’ın, Türkiye’yi bölmek için başlatılan çukur-hendek olaylarında ve Kobani bahanesiyle yapılan katliamlardaki rolünü unutmadık.

 

Nitekim Öcalan da binlerce şehidimizin baş katili.

 

Peki böylesine kirli isimleri devletimiz demir parmaklıkların ardına tıkmışken, bu çıkışlar neyin nesi?

 

     ***

 

Böyle zamanlar devlete ve lidere güven gerektirir.

 

Emin olmak için kimin, ne yaptığına bakılır.

 

Sayın Bahçeli’nin, herkesi hayretler içinde bırakan İmralı çıkışından bu yana olanlara bakalım mesela…

 

23 Ekim 2024’te Meclis kürsüsünden bu konuşmayı yaparken henüz Suriye’deki rejim düşmüş müydü?

 

Hayır.

 

Suriye’deki en büyük mesele ne zaman çözüldü?

 

Yaklaşık bir buçuk ay sonra, aralıkta.

 

Bunun olacağını biz biliyor muyduk?

 

Elbette hayır.

 

Peki devlet biliyor muydu?

 

Onu da biz bilmiyoruz, ayrıca bilmemiz mümkün değil zaten.

 

Suriye’de rejimin domino taşı gibi yıkılmasında Türkiye’nin etkisi neydi, onu bile çözmemiz haftalar sürdü.

 

Olan biteni en iyi ABD Başkanı Trump özetledi.

 

Hatta “Bu kadar önemli bir şey yapıyor, bunu da sahiplenmiyor” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şaşkınlığını dile getirdi.

 

     ***

 

O günlere gidersek, konuştuğumuz asıl mesele; İsrail’di, değil mi?

 

“Türkiye’ye saldıracak mı?”, “3. Dünya Savaşı çıkacak mı?”

 

Bugün artık bunlar da gündemimizden düştü.

 

Şimdi neyi konuşuyoruz?

 

“Türkiye Gazze’de ne zaman ve nasıl yer alacak?”

 

Geçen sene taşıdığımız endişeleri ise şimdi İsrail basını yazıyor.

 

O kadarı da artık onların problemi.

 

İnsanları öldürmez, adam gibi dururlarsa bizim kimseye bir şey yapmayacağımızı cümle âlem biliyor.

 

Aynısı terör örgütü için de geçerli…

 

Şimdi oraya gelelim.

 

     ***

 

Bölgedeki Kürtlere, “İsrail’le birlikte olalım, Türklere karşı savaşalım” kışkırtması yapanların sesi çoktan kısıldı.

 

Katar’da Hamas müzakerecilerini öldürmelerini MİT’in önlemesi…

 

Türkiye Cumhurbaşkanı’nın, New York’taki BM binasında, 8 Müslüman ülkenin katıldığı Gazze masasının başına oturması…

 

Mısır’daki Gazze anlaşmasına katil İsrail Başbakanı Netanyahu’nun katılmasını, Cumhurbaşkanımızın gösterdiği tavırla engelleyişi…

 

Ve en nihayetinde, Avrupalı liderlerin fonda dekor olarak durduğu Trump’la birlikte atılan imzalar, onlara verilmiş en iyi cevap olsa gerek.

 

     ***

 

İşte Türkiye’nin geldiği bu güçlü noktayı aylar öncesinden itiraf eden, ‘Artık silahla varılacak bir yer yok. Ayrı devlet, federasyon, idari özerkliği unutun ve silahları bırakıp kendinizi feshedin’ açıklaması yapan teröristbaşı Öcalan’dı…

 

Bizim bile şaşırdığımız netlikte bir bildiriyle, ülkemizin neredeyse yarım asırlık belasının bitiş düdüğünü çaldı.

 

Dışarıdan birçok koldan desteklenen böyle bir belayı birkaç ayda sadece Türkiye’den değil, bölgemizden söküp atmak kolay değil elbet…

 

Ama bu işin varacağı yer, açık biçimde ortaya çıktı.

 

     ***

 

İşte bu sürecin mimarlarından olan Sayın Bahçeli, önceki gün de tutuklu Selahattin Demirtaş çıkışını yapmışsa mutlaka bir bildiği vardır ve bu ülkemiz için önemlidir.

 

‘Devletin bekasını’ önceleyenler, ezber bozan atakları durduk yere yapmaz.

 

Nitekim, sonuçlarını zaman içerisinde görüyoruz.

 

Endişe duyanlar, bu sürece sadece Türkiye sınırlarından değil, bölgesel gücümüzü tahkim etme noktasından bakmalı.

 

Türkiye’de rahat olmak istiyorsak Suriye’de sistem oturmalı, güvenlik sağlanmalı…

 

Irak’ta istikrar oluşmalı, Kalkınma Yolu gibi kritik projelerimiz selamete ulaşmalı…

 

İsrail gizlice örgütlediği teröristler üzerinden bir daha yanımıza yanaşamamalı yahut kafasına göre sağa-sola saldırıp, milyonların hayatını ve güvenliğini tehdit edememeli.

 

Kuzey Kıbrıs’ta, Ege sınırlarımızda tehdit oluşmamalı, Akdeniz’de haklarımız korunmalı.

 

Kuzeydoğumuzda Zengezur Koridoru açılmalı, Türkiye, Türk dünyası ile bir asır sonra kesintisiz yeniden kavuşmalı...

 

Daha bunun gibi pek çok kritik mesele var Türkiye’nin önünde ve bunlarla boğuşurken iç meselelerimizle uğraşmamalı.

 

Şunca şeyi yapanlara karşı da bizim güvenimiz ve desteğimiz tam olmalı.

 

Nihayetinde, ikbalimizi ve istikbalimizi ilgilendiren böylesine büyük adımlar atılırken Türkiye Yüzyılı vizyonunu ortaya koyup, bunun gereğini yapanlardan mı endişe etmeliyim?..

 

Yoksa daha dün Türkiye’yi Suriye’de el-Kaide’ye, DEAŞ’a yardım etmekle suçlayanlardan mı?

 

Sınırımızda kurulmaya çalışılan ‘teröristan’ı yerle bir edenlere mi itimat etmeliyim, yoksa “YPG’nin terör örgütü olduğuna dair elimizde veri yok. Sınırımızda DEAŞ olacağına YPG olsun” diyenlere mi?

 

Ülkemizin menfaatleri için dünyaya kafa tutanlara mı soru işareti koymalıyım, yoksa “İngiltere’nin menfaati AKP’de değil, bizde” diyenlere mi?

 

İsrail’e hem masada, hem savunmada meydan okuyanlara mı güven duymalıyım, yoksa ‘Mossad’la görüştüğünü itiraf eden’ sözde Türkçülere mi?

 

     ***

 

Rahat olun…

 

Cumhur İttifakı’nı milletçe biz kurduk, iktidarı biz seçtik.

 

Altılı Masa gibi, okyanus ötesinden gelen “dostlarımızla birlikte Erdoğan’ı devireceğiz” talimatı gereği kurulan bir ittifak değil Cumhur İttifakı…

 

Şayet bugün anlayamayacağımız bazı ters hamleler yapıyorsa, geçmişte ne yaptığına bakar, az çok ne yapmaya çalıştığına dair fikir edinebiliriz.

 

Gün ola, hayrola…

 

 

 

Yücel Koç'un önceki yazıları... 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.