Sisteme bak, sisteme!

Sesli Dinle
A -
A +
“Birlikte yöneteceğiz” dediklerinde, önce tabanlarının gazını almak için, laf olsun diye söylediklerini düşünmüştük oysa…
 
Sonra 300 sayfalık protokolden bahsetti içlerinden biri.Anladık ki ciddilerdi ama, kamuoyunun nabzını ölçüp, saçmaladıklarını fark edince vazgeçeceklerini zannediyorduk...
 
Meğer yine yanılmışız!“Altılı maşa”nın on saat süren onuncu toplantısına ev sahipliği yapan Ahmet Davutoğlu, ertesi sabah övünçle (!) anlattı yol haritalarını;
 
- Cumhurbaşkanı ister içeriden, ister dışarıdan olsun, genel başkanlar doğrudan karar süreçlerinin içinde cumhurbaşkanı kadar imza yetkisine sahip bulunacaklar.
 
Vay be!
 
Tarihte böyle bir sistemi niye şimdiye kadar kimse akıl edememiş ki!..
 
Şayet adayları kazanırsa, yüzde 50+1’den fazla oy alan cumhurbaşkanı kim olursa olsun, yüzde 1 oy alıp alamayacağı meçhul bu şahısların imzası olmadan adım atamayacakmış.
 
Niye?
 
Çünkü bunlar, ulu masanın yüce genel başkanları!İsmini bir-iki yıl öncesine kadar kimsenin bilmediği Gültekin Uysal gibi mesela…Kaset operasyonuyla CHP’nin başına geçirilen ama girdiği hiçbir seçimi kazanamayan Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan sayesinde bakanlık, başbakanlık koltuğuna oturan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, cumhurbaşkanlığı adaylığı macerasında partisinden daha düşük oy alabilen Meral Akşener, oyunu yüzde 2’lerden öteye taşıyamayan Temel Karamollaoğlu…
 
İşte Türkiye’nin yeni ulu önderler grubu!
 
***
Bugüne kadar Türkiye’nin istikbaline, milletimizin huzur ve refahına yönelik bir tek somut proje ortaya koyamayan…
 
Lakin yan yana yürürlerken bile adımını diğer liderlerin önüne atan olursa kriz çıkaran, masa düzeni dahi olay olan, ortak metinlerde kullanılacak yazı fontunu, puntosunu, satır aralığını belirleyebilmeyi marifet olarak anlatan, haşa neredeyse kendilerine kutsiyet atfetme derecesine gelmiş bomboş insanlar, yüzde 50’den fazla oy alan cumhurbaşkanı üzerinde tahakküm kuracakmış!
 
Sisteme bak, sisteme!
 
Tam da ABD ile Sovyetler arasındaki soğuk savaş yıllarından kalma fıkradaki gibi…
 
Bilmeyene anlatayım;
 
***
Zamanın birinde Rus heyeti Amerika’yı ziyaret eder.
 
Amerikalılar onlara Ford fabrikasını gezdirerek yürüyen bantlardaki seri otomobil üretimini gösterir ve hava atarlar.
 
Ertesi yıl bu defa Amerikalılar Sovyet Rusya’yı ziyaret ettiklerinde, Ruslar da karşılık olarak onlara Moskova yakınlarındaki bir ayakkabı fabrikasını gezdirmeyi uygun görür, “Gelin bir de bizim fabrikalarımızın nasıl sistemli çalıştığını görün” derler.
***
Amerikalılar “Eh! Hem gezeriz, hem de gelmişken birer çift Rus botu alırız” deyip daveti kabul ederler.
 
Hep birlikte fabrikaya girdikten sonra karşılarına iki ayrı kapı belirir.
 
Üstlerinde tabela vardır; Kadın ayakkabıları - Erkek ayakkabıları.
 
Heyet, erkek ayakkabısı kapısını seçer ve hep birlikte ilerlerler.
 
Yol yine ikiye ayrılır; Kışlık ayakkabılar - Yazlık ayakkabılar.
 
Kışlık bölümüne saparlar, yol yine ikiye ayrılır; Bağcıklı ayakkabılar – Bağcıksız ayakkabılar.
 
Bağcıklı ayakkabı bölümüne saparlar, yol yine ikiye ayrılır; Spor ayakkabılar - İskarpinler…
***
 
Böyle birkaç uzun koridor ve birkaç yol ayrımı daha geçtikten sonra Amerikalılar bir bakarlar ki fabrikanın arka kapısından dışarıya çıkmışlar.
 
Gezi bitmiştir. Şaşırırlar;
 
- İyi ama, biz gelmişken birer çift de ayakkabı alacağımız bir reyon görmeyi bekliyorduk.
 
Rus rehber cevap verir;
 
- Boş verin ayakkabıyı, siz sisteme bakın, sisteme!
 
***
İzahı olmayanın mizahı olur.Sisteminizi anladık!
 
Lakin Türkiye’nin önünde ciddi meseleler var.
 
PKK, FETÖ, Doğu Akdeniz, Ege, Libya, Suriye, Ukrayna problemlerinde ortak kararınız ne olacak mesela?
 
Ve bir de İstanbul Sözleşmesi, LGBT projesi gibi küresel baskılara karşı duruşunuz ne olacak?
 
Ayrıca Türkiye’nin başlattığı büyük projelerde nasıl bir tavır takınacaksınız?
 
Bağımsız ekonomi, bağımsız dış politika, bağımsız savunma sanayii, bağımsız kalkınma modelleri gibi…
 
Boş lafları bıraksanız da biraz da bunları anlatsanız.
*************
“Düşük profilli Başbakan olmam” diyene bakın hele!
 
FETÖ’nün Bank Asya’sını devletin bankasına yamayarak kurtarmaya çalışan Ali Babacan belli boncuktu ama…
 
Bugün “maşalar” masasında kendilerine ‘kukla cumhurbaşkanı’ aradıklarını övünçle anlatan Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül’den sonra AK Parti tabanına en büyük hayal kırıklığını yaşatan isim oldu.
 
O Davutoğlu ki, Erdoğan ilk defa halkın verdiği oyla Cumhurbaşkanlığına seçildikten sonra, bizzat onun tarafından hem AK Parti Genel Başkanlığına, hem de Başbakanlık koltuğuna oturtulmuş kişiydi.
 
2014 yılında bir nevi atamayla çıktı o koltuğa.
 
Bileğinin gücüyle, yani seçimle gelmediği hâlde, daha ilk günden, halkın oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı’na karşı “Başbakanlık yetkilerimi kimseyle paylaşmam” demeye başladı.
 
Herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan ile uyumlu bir şekilde çalışacağını beklerken, o da Gül gibi tam aksine sürekli kriz çıkardı.
 
Bir yıl sonra, 7 Haziran 2015’te ilk defa AK Parti Genel Başkanı olarak seçime girdi.
 
AK Parti, kurulduğundan beri ilk defa o seçimde tek başına iktidar olacak oya ulaşamadı.
 
Hatırlarsınız; yine ilk defa Davutoğlu, AK Parti’ye CHP ve HDP ile koalisyon kurdurmaya kalkıştı.
 
Neyse ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu oyunu bozdu ve 1 Kasım 2015’te tekrar seçime gidildi, böylece Türkiye -Ahmet Davutoğlu’na rağmen- koalisyon belasından kurtularak, yeniden istikrara kavuştu.
 
***
Bunlar kamuoyu önünde yaşanmasına, perde arkasında döndürmeye çalıştıkları dolaplar apaçık bilinmesine rağmen, 1 Kasım’daki ikinci seçimi kendi kazanmış pozlarına bürünen Davutoğlu, içeride CHP, dışarıda Merkel’le iş birliği yapıp, Erdoğan’ı devre dışı bırakma oyunlarına devam edince, nihayetinde kendini kapı önünde buldu.
 
Ne diyordu; Düşük profilli Başbakan olmam.
 
Şimdi ne diyor; Yüzde 50+1’le kim seçilirse seçilsin, bizim dediğimizi yapacak!
***
Madem yeri geldi, size Davutoğlu ve ekibi ile ilgili birkaç hatıramı aktarayım.
 
Henüz Dışişleri Bakanı iken kendisini bir defa yazı işlerimizde ağırlamıştık.“Off the record” diyerek, AK Parti iktidarının ilk yıllarında ABD Büyükelçiliğinden gelen talimatları ve bunları reddedince maruz kaldıkları baskıyı anlatmıştı.
 
Ne ilginç değil mi, şimdi kendisi o elçilikten çıkmayan ekiple aynı masada.
 
***
Bir de, 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri arasında şahit olduklarım var.
 
Kendisi CHP ile koalisyon kurmak için istikşafi görüşmeler yürütürken, yardımcısı bize ziyarete gelmişti.
 
“Sayın Bakan, ciddi ciddi CHP ile koalisyon kurmayı mı düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda “Bıraksanız kuracağız ama bırakmıyorsunuz ki! Her gün manşetten sandığı gösteriyorsunuz” demişti.
 
CHP ve HDP ile kuracakları bir koalisyonun, AK Parti’nin sonu olacağını ve Türkiye’yi felakete götüreceğini söylediğimde ise “Ya seçime gittiğimizde koalisyon ortağı olacak oyu da bulamazsak o zaman ne yapacağız? Hepimiz ağır bedeller öderiz” dediğini asla unutmayacağım.
 
O gün bizzat şahit olmuştum ki, bu adamlar ne Erdoğan’ı anlamıştı, ne de Erdoğan’a umut bağlayan milyonları…
 
***
Yine o günlerden beni çok şaşırtan bir başka anekdot.
 
Star gazetesi yöneticileri ve yazarları ile birlikte, şimdi Davutoğlu’nun en yakınındaki kişilerden biri olan, o dönemin AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci’ye konuktuk.
 
Yıldız Parkındaki Malta Köşkünde ağırladı bizi.
 
Hem Temurci, hem de o dönem Star’da yazan Ahmet Taşgetiren ile karşı karşıya geldiğimiz tartışmamızın konusu “liderlik” meselesiydi.
 
Taşgetiren ve Temurci, Davutoğlu’nun Başbakan olarak AK Parti’ye liderlik yapması, Erdoğan’ın geride kalması ve hiçbir kararına müdahale etmemesi gerektiğini savunurken, ne tuhaftır ki, biz de halkın Erdoğan’a karşı yeni bir lider arayışında olmadığını, tam aksine Putin-Medvedev gibi uyumlu bir çalışma yürütmesi gerektiğini anlatmaya çabalıyorduk.
 
O gün bir kere daha şahit olmuştum ki, bu adamlar ne Erdoğan’ı anlamıştı, ne de Erdoğan’a umut bağlayan milyonları…
 
***
Sonrasında olanlar, bizi ve endişelerimizi haklı çıkardı, -ki Davutoğlu’nun Başbakan iken Cumhurbaşkanı ile görüşmeden çıkar çıkmaz Almanya Şansölyesi Merkel’i arayarak bilgi paylaştığı gibi birçok iddia kulislere yansıdı.
 
Almanya Şansölyesi’nin o dönem sık sık Türkiye’yi ziyaret etmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’nu Başbakanlıktan uzaklaştırır uzaklaştırmaz Almanya’ya nasıl bir ders verdiğini hatırlarsanız, bu iddiaların altının çok da boş olmadığını anlarsınız.
 
Ucu dışarıya bağlı bu kavgadan bir yıl sonra FETÖ, Türkiye’de darbeye kalkıştı, Türkiye 2017’de “Başkanlık sistemi”ne geçti, 2018’den sonra da fiilî olarak yeni sisteme geçerek, saçma sapan liderlik kavgalarına son verdi.
 
O gün “Düşük profilli Başbakan olmam” diyenler, bugün güçlü profil olarak seçilecek cumhurbaşkanını “düşük profil” olarak kullanabilecekler mi?
 
Sizce var mıdır öyle bir enayi?
 
Olsa bile, millet oy verir mi?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.