Meşhur komutan Rüstem’i hayrette bırakan cevap: Biz şehadet için yaşarız

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Meşhur komutan Rüstem’i hayrette bırakan cevap: Biz şehadet için yaşarız

Ramazan Haberleri Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Rüstem “Sasanî ile savaşmak! Böyle bir şeye nasıl cesaret edebiliyorsunuz” diye sorar. Cevap ilik titretir: Sizin yaşamayı arzuladığınızdan çok şehadeti istiyoruz, can vereceğiz uğrunda!

Müslümanlar kan dökülsün istemez, Komutan Rüstem ile görüşmeyi denerler bu defa. Rüstem’in çadırı saray gibidir, halılar, perdeler, sehpalar, onları sırmalı kaftanlarla karşılar.

Şah gibi kibirli değildir makul konuşur ama onun da gücü bir yere kadar. “Sasanî ile savaşmak! Böyle bir şeye nasıl cesaret edebiliyorsunuz” diye sorar, “Hem elinize ne geçecek sonunda?”

-Biz insanları kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmek için çıktık yola.

-Merak ediyorum, bunu nasıl başaracaksınız acaba?

-Sizin yaşamayı arzuladığınızdan çok şehadeti istiyoruz, can vereceğiz uğrunda! Rüstem imrenerek bakar. Ölümden korkmayan askerler! Hangi komutan sahip olmak istemez ki onlara?

Peki bir netice çıkar mı?

Hayır... Şahın aklı sertliktedir hâlâ. İki ordu Zapsuyu Köprüsü’nde karşılaşır. Ebû Ubeyde bin Cerrah’ın komutasındaki İslâm ordusu zırhlı fi llerle karşılaşınca bocalar. Atlar ürker, kontrolden çıkar. Nitekim Ebû Ubeyde hazretleri azgın bir fi l tarafından çiğnenerek şehit olur. Komuta Hazret-i Müsennâ’ya geçse de yapacak şey yoktur o saatten sonra.

Hazret-i Ömer civardaki Arap kabilelerini yardıma yollar. Acele takviye lâzımdır, Sa’d bin Ebî Vakkas (radıyallahu anh) 4 bin mücahid ile Medine’den yola çıkar.

KADİSİYE... İRAN’IN GİDİŞİ HAYRA DEĞİL

Hicri 15 yılı. Kûfe’ye otuz kilometre uzaklıkta, Kadisiye’de karşılaşırlar bu defa.

Komutan Rüstem kardeşine yazdığı mektupta Şaha sadık olmasını ister, hanedandan kimse kalmamıştır zira. “Ancak” der “İran’ın gidişi hayra değil, iniş başladı, bu devlet batar. Ne şah ne de taht kalır, âlem Ömer’in adıyla dolar.” İran ordusu 120 bin kişidir. Otuz bin piyade birbirine zincirlerle bağlıdır, safları delmek yarmak imkânsızdır âdeta. 20 de fi lleri vardır ki ezer geçer, bir nevi tank deyin onlara.

Müslümanlar ise 34 bin kişidir. 100 Bedir gazisi, 310 Bey‘atürridvân şahidi, 300 Mekke fatihi ve 700 sahâbe çocuğu vardır aralarında.

Ama bakın şu işe ki Hazret-i Sa’d da örtü döşek hastadır o sıra.

Rüstem fillerini süvarilerini, piyadelerini Atik Nehri kenarına dizer, köprünün öbür yanında İslâm ordusunun öncülerinden Zühre vardır. Ona seslenir, “Gelir misin biraz?”

Kendince teklifte bulunur: “Size bir şeyler versek de anlaşıp ayrılsak!” -Ama biz dünyalık için gelmedik ki. Cenâb-ı Hak bir Peygamber gönderdi, ona uyduk huzur bulduk. Bu daveti ötelere taşıyacağız, mâni olanla savaşırız korkmadan.

-Peki bu dini kabul etsek?

-Kardeşimiz olursunuz, kucaklaşırız. İnanın biz de bunu istiyoruz aslında. Huzur bulur, mes’ud yaşarsınız, pişman olmazsınız asla.

-Bana içinizden birini yollasana, bunları bir anlatalım eşrafa. Rabiî bin Amir’i yollar. Hazret-i Rabiî onlara üç gün mühlet verir “tartışın düşünün aranızda.”

-Sen salâhiyetli biri misin?

-Hayır ama Müslümanlar tek vücuttur, aramızdan bir başkası da gelse böyle konuşurdu mutlaka. İran eşrafı işin farkında değildir hâlâ. Hele derler şunun kıyafetine bak. Sanırsın maraba. Ah keşke iş kaftanla çözülecek kadar basit olsa. İkinci gün Rabiî’nin yerine Huzeyfe ibn-i Muhsin gelir.

-Dünkü arkadaşınız nerede?

-Bugün nöbet bende, bizde işler sırayla.

-Mütarekenin müddetini soracaktık?

-Denildi ya üç gün, dünden itibaren başladı kaldı iki. Rüstem barıştan yanadır lâkin üsteleyemez, adı korkağa çıkacaktır zira. Üçüncü gün yine elçi isterler Mugiyre ibn-i Şube gelir bu defa. Gene aynı sorular, acabalar. Bir birlik yoktur aralarında. Mugiyre net konuşur “Görüyorum ki yenileceksiniz” der, “Yazık olacak ahiretinize de dünyanıza da.”

-Nereden biliyorsun?

-Çünkü bazılarınız bazılarınıza tapınıyor âdeta. -Biz eskiden size arpa ve hurma verirdik, açtınız muhtaçtınız, beklerdiniz kapımızda.

-Dünya böyledir değişir, nimetler şükürle artar, nankörlerin elinden alırlar.

-Ya biz yenersek, sizi öldürürsek.

-Bizim için son yok, şehitler cennete gider, kalanlar da sizi yener. Rüstem kızmış sinirlenmiş gibi görünse de yakın arkadaşlarına “Allah bizi helâk edecek” demekten kaçınmaz. (Menâkıb-i Cihar Yâr-ı Güzin) Ve iki ordu harp nizamı alır arada ırmak. Rüstem kibarlık yapar, “Köprüyü kim geçsin” diye sorar.

-Siz geçin o zaman. Bu durum İranlılar için elverişli sayılmaz, ricat gerekse sıkıntı çıkar. Lâkin sayılarına güvenir hafi fe alırlar. Öylesine muazzam ve muntazam bir orduları vardır ki, köprü önde olsa ne yazar, arkada kalsa ne?

Fillerle mücadele zordur, bu yüzden hem vakit kaybeder, hem kayıp verirler. Sonra onların da zaafını bulur, tedbir alırlar. İkinci gün toparlansalar da üçüncü gün şüheda artar. Dördüncü gün sabahı Suriye’den gelen 6 bin mücahid dengeyi bozar, zekice manevralarla sahaya hâkim olurlar. Kisranın efsane komutanı Rüstem, Hilâl bin Alkame tarafından öldürülür. İranlılar ipi kopmuş gerdanlık gibi dağılırlar. Calinus ricat emri verip kaçar.

Zühre yetişir, gereğini yapar. Cendereden pek azı sağ çıkar. Yüklü miktarda ganimet ele geçer ki “direfş-i kâviyânî” adındaki İran sancağı da vardır aralarında. Gelin anlaşalım diyen Müslümanları ciddiye alsalar ne vardı ya? Malları, mülkleri, yurtları kendilerine kalacak akşam hanımları ve çocuklarıyla oturacaklardı sofraya. Müslümanlar İran güçlerini yene yene ilerler Babil’e uzanırlar. Zühre Kevsi beldesini alır, Haşim Behrişir’e varır bir anda.

SADAKA RESÛLULLAH

İslâm ordusu Fırat Nehri’nin batısına sahip olur ve Sasanî başkenti Medâin düşer avuçlarına. “Bana İran’ın anahtarları verildi, şu an Kisranın ak köşklerini görüyorum!” Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Hendek Harbi’nde vadettiği saray karşılarına çıkınca Darrar ibn-i Hattâb ağlamaklı olur. Allahu ekber! Sadaka Resûlullah ve nataka Habîbullah.

İranlılar kayıklara keleklere biner Dicle üzerinden kaçmaya çalışırlar. Şehir boşalır ve kolayca ele geçer, saraya sığınanlar da teslim olurlar. Şahın serveti Medine’ye getirilir.

“Kisra ve Kayserin hazineleri Allah yolunda harcanacaktır” hadîs-i şerîfi de yerine gelir seneler sonra. Medine’de fethnameler okunurken Yezd-i Cert şaşkındır, bu ordu kolay mı toplanmıştır?

Hem Rüstem gibi bir komutan bulunur mu bir daha?

Oralarda durmaz, Hilvan’a kaçar. Fars serdarlarından Hürmüzan Ehvaz tarafl arını ele geçirse de Basra emîrine gönderilen takviye ile yenilir, yakalanıp Medine’ye gönderilir. Hazret-i Ömer’in huzuruna çıkarılınca “cahillik ettik” der, “Allah sizinle idi zira.” Sadece Hürmüzan değil kardeşi Şehriyar da Müslüman olur, hatta elindeki toprakları İslâm devletine bağışlar. Kisra bu çöküntüyü durdurmak için şansını denemek ister son bir defa. Nihavent Gazâsı, Celula... Durun anlatacaklarımız var daha... (DEVAM EDECEK)

Düzenleyen:  - Ramazan Haberleri
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...