Gezi isyanları ve çatışan toplumsal talepler

A -
A +

Gezi isyanlarının antidemokratik yüzünü teşhir eden yazım bazı Gezicilerde rahatsızlık uyandırdı. Dezenformasyonda sınır tanımamakla meşhur bir gazetenin yaptığı haber bunun en açık delili. Anlamlı ve yararlı bir tartışmaya zemin hazırlamak için görüşlerimi iki senaryo üzerinden tekrar izah etmeye çalışayım...

Birinci senaryoda Gezi’nin iki yakasında iki grup toplansa. Biri Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasını diğeri parkın korunmasını talep etse. Her iki kesim de kendisinin halk olduğunu veya halkın görüşlerini temsil ettiğini ileri sürse. Topçu Kışlası'nı savunanlar tarihe saygıyı ve alanın orijinal hâlini öne çıkarsa; park olmasını savunanlar ise yeşili korumayı ve nefes alınacak alanın önemini. Her iki kesim de kendi tezlerinin mutlak, herkesi bağlayan doğru olduğuna kesin inansa. Bu durumda alana Topçu Kışlası mı yapılmalıdır; yoksa alan park olarak mı bırakılmalıdır?..

İkinci senaryoda Gezi’ye Topçu Kışlası yapılmasını isteyenler parkı işgal etse. Ağaçları yaksa. Parka çadır kurarak orada yatıp kalksa. Kendilerine müdahale eden polise karşı şiddet kullansa. Kışla’nın temelleri atılmaksızın alandan ayrılmayı reddetse. Bu meşru mudur? Bu davranış taleplerinin müspet karşılanmasını gerektirir mi?

Birinci senaryoda bir çıkmaz ile ikinci senaryoda ise bir dayatma ile karşı karşıyayız. Birinci senaryo Gezi’de hemen hemen gerçekleşmek üzereydi, olaylar uzadıkça ve isyan büyüdükçe bir karşı dalganın oluşmasının ilk işaretleri ortaya çıkmıştı. İkinci senaryo ise hadiseyi tersinden düşünmeye, Gezicilerin davranışını Kışla taraftarları üzerinden test etmeye yönelik.

Bir kere daha söyleyeyim; ‘alana ne yapılması gerekir?’ sorusunun doğru cevabı yok! Halkın çatışan toplumsal talepleri var. Bir talebin gerçekleştirilmesi diğerinin görmezden gelinmesi sonucunu verir. Dolayısıyla bir kilitlenme ortaya çıkar. Bu durumdan nasıl kurtulabiliriz? Bana göre meşru demokratik otoritenin kararıyla. Meşru makam park alanında ne olacağına karar verme yetkisine sahiptir. Onun aldığı kararın elbette herkes için doğru olduğu söylenemez. Muhtemelen bu türden her karar bazıları için doğru bazıları için yanlış olacaktır.

Meşru demokratik kamu otoritesine alan hakkında karar verme yetkisi tanımanın ana gerekçesi Gezi’de yapılacak olanın insan haklarıyla alâkalı olmaması. Alana Topçu Kışlası da yapılsa alan park olarak da bırakılsa bir insan hakkı ihlâl edilmiş olmaz. Kişilerin hayat, hürriyet ve mülkiyet gibi doğal hakları ve ifade, din, teşkilatlanma, seyahat hürriyeti gibi sivil özgürlükleri bir zarar görmez. Kişilerin özgürlüğünde karar öncesi dönemdekine nispetle bir artış veya gerileme gerçekleşmez. Yapılan, iki temel talep varsa, sadece taraflardan birinin talebine müspet cevap vermek diğerini karşılamamaktır.

Siyasi partiler elbette kendi tercihlerine göre karar hakkında pozisyon alır. Muhalif partiler alana yapılan işin kendilerinin iktidar olması hâlinde bozulacağı vaadiyle seçime gider, meşru otoriteyi elde etmeye çalışır ve iktidara gelmeleri durumunda dediklerini yapar.

Çatışan toplumsal talepler sorunu daima Gezi meselesinde olduğu kadar açık ve sert şekilde boy göstermese bile çoğu zaman ve çoğu konuda vardır. Bu tür problemleri ve dolayısıyla onlardan kaynaklanan sosyal gerilimleri azaltmanın iki yolu olabilir. İlki bu tür kararların meşru demokratik otorite tarafından alınması kuralını benimsemek ve bu kurala uymaktır. İkincisi devletin hareket alanını daraltmak; yani kamusal alanları mümkün olduğu kadar özelleştirmek, böylece kamusal karar ihtiyacını azaltmaktır. Başka bir deyişle siyasal toplum karşısında sivil toplumu güçlendirmektir…

Gezi isyanlarının antidemokratik olduğu bana göre gayet açık. Gezi çerçevesinde asıl dayatmacı taraf ise hükûmet değil Geziciler ve meselâ Taksim Dayanışması gibi büyük demokratik meşruiyet açığı bulunan gruplar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.