İran’da totalitarizm

A -
A +
 
 
Siyaset teorisinde İran’daki rejimi değerlendirebilmek için başvurabileceğimiz bir yaklaşım mevcut: Totalitarizm. İran’a bu açıdan baktığımızda karşımıza çıkan manzara nedir?
Totalitarizm, genellikle sanıldığı gibi, demokrasinin değil, liberalizmin zıddıdır. Demokrasinin zıddı otoriteryenizmdir. Totalitarizm temel hak ve özgürlüklerden tam mahrumiyet anlamına gelir. Bunlar hayat, hürriyet ve mülkiyet hakları ve bunların birleşmiş hâli olarak karşımıza çıkan ve genellikle sivil hak ve özgürlükler adını verdiğimiz ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, seyahat ve yerleşme özgürlüğü, iş kurma ve işini seçme özgürlüğü gibi sivil hak ve özgürlüklerdir. Otoriterizm ise topluma ilişkin temel kararların doğrudan veya dolaylı olarak (seçilmiş temsilcileri aracılığıyla) halk tarafından değil tek veya az sayıdaki kişi tarafından alınması anlamına gelir. Bu çerçevede bakıldığında bir otoriterizm türü olarak her monarşinin totalitarizm derecesinde hak ve özgürlük mahrumiyeti oluşturması zayıf bir ihtimâldir. Bazı durumlarda monarşiler temel hak ve özgürlükler konusunda hayli iyidir. İngiliz monarşisi buna örnek olarak gösterilebilir. İngiltere’de demokrasi kurulmadan önce, monarşi döneminde, hemen hemen tüm hak ve özgürlükler vardı ve önemli ölçüde kurumsallaşmıştı...
Bir sistemin totaliter olarak vasıflandırılabilmesi için şu beş şartın var olması gerekir: Total ideoloji, tekelci bir siyasi parti, kitle iletişim araçlarında devlet tekeli, devletin tam kontrolü veya devlet güdümü altında bir ekonomik hayat ve yaygın yukardan terör... Bu şartlar açısından değerlendirildiğinde İran’ın totaliter bir rejime sahip olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir. İran’da Şii İslam yorumuna dayanan bir total ideoloji var. Tüm hayat bu ideolojinin sınırları içinde tutulmaya çalışılıyor. Keza, ülkede kelimenin gerçek anlamında bir siyasi çoğulculuk da yok. İran 20. yüzyılın totaliter rejimlerinin bazıları gibi çağımızın âdeta kutsallarından biri olan oy verme hakkını görünüşte halkına tanımış ama partilerin kurumsallaşmasına ve farklı ideolojileri takip etmesine izin vermemekte. Diğer totaliter rejimlerdeki gibi bazı ahlâki konuları bir siyasi mesele hâline getirmekte ve ahlâk kurallarına uymaları için insanları kamusal zora tâbi tutmakta.
İran’ın dinî kaynaklı bir totaliter rejime sahip olması dinlerle totalitarizm arasındaki ilişkiyi sorgulamaya yol açıyor. Tarihî tecrübe gösteriyor ki dinler farklı şekillerde yorumlanmaya açık. Bazen eşsiz bir barış ve dayanışmanın bazen de korkunç bir baskının ve zulmün kaynağı olabiliyorlar. Tarihte bunun örnekleri var. Hristiyanlığın bir yorumuna dayanan bir totaliter sistem, aslında modern totalitarizmin ilk örneklerinden biri, ‘Hristiyan komünizmi’ biçiminde, 1520’lerde Almanya’da Münster şehrinde yaşandı. Modern totalitarizmin bu sistemin sekülerleşmesi sonucu ortaya çıktığı yaygın şekilde kabul gören bir yaklaşım(*). Dolayısıyla, dindarlara düşen görev, bence, dinlerinin barışçıl ve dayanışmacı yorumlarını esas almak ve geliştirmeye çalışmak…
İran’da totaliter rejimin baskıları insanları bezdiriyor. Yirmi iki yaşındaki Amini’nin polis gözetimindeyken hayatını kaybetmesinin patlattığı öfke bu yüzden. Bununla beraber, rejimin şiddete dayanmayan, barışçıl yollarla totalitarizmden çıkması ve insan hak ve özgürlüklerini tanıyan bir sisteme doğru evrilmesi tercihe şayan.
.....
(*)Münster’de kurulan totaliter sistem hakkında daha fazla bilgi için bkz.: https://mises.org/library/karl-marx-religious-eschatologist
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.