Feministlerin kolektivist dili

A -
A +

Kadınlara karşı erkek şiddeti konusu çok acı verici. Ne yazık ki bazı kadınlar yersiz, gereksiz ve haksız erkek şiddetine muhatap ve bazen de kurban oluyor. Gerek kamu otoriteleri gerekse sivil toplum aracılığıyla bu problemle mücadele etmek şart. KADES uygulaması bu soruna çözün bulma yolunda atılmış bir adım ve gayet iyi sonuçlar vermekte. Ancak, yetmez; daha başka şeyler de yapılmalı. Sivil toplum bünyesinde de bu probleme karşı en azından insanları uyarma ve bilinçlendirme çalışmaları yürütülmeli.

 

Bununla beraber şiddeti sadece kadın erkek ilişkisinde belirmeyen, genel toplumsal hayatta yeri olan bir problem olarak görmenin daha doğru olduğu kanaatindeyim. Ne yazık ki içinde yaşadığımız toplumda şiddet çoğu insan tarafından doğru, yararlı, sonuç verici bir yol olarak görülüyor ve zaman zaman kullanılıyor. Kadın cinayetleri de bu çerçevede ortaya çıkıyor. Ama ülkede cinayete sadece kadınlar kurban gitmiyor. Erkekler ve çocuklar da öldürülüyor ve büyük bir ihtimalle kadın cinayetleri toplam cinayetler içinde yüzde ellinin altında bir yer tutuyor.

 

Kadın cinayetleri, çoğu zaman, daha dramatik oluyor ve haberlere konu teşkil ediyor. Böylece toplumun dikkatini çekiyor. Ancak, erkeklerin diğer erkeklere, kadınların erkeklere ve diğer kadınlara ve belki de en kötüsü erkeğin ve kadının -çoğu zaman anne ve baba kimliği altında- çocuklara karşı şiddet uyguladığı durumlar da oluyor. Bütün bilimsel çalışmalar çocukların maruz kaldığı şiddetin onların gelecekte hayatları üzerine menfi etkilerde bulunduğunu gösteriyor. Gelgelelim şiddetin tamamen bitirilmesi ve insan hayatından ebediyen dışlanması da tatlı bir hayal. Şiddeti ve cinayetleri azaltabiliriz ama sıfırlayamayız.

 

Ben dünya görüşünün temeline soyut birey kavramını yerleştirmiş bir insanım. Bireyin dilsel, etnik, cinsel kimliği benim için önemsiz. Beşeri dünyada temel aktörün bireyler olduğu ve herkesin doğuştan temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden bireyi değil kolektiviteyi öne çıkaran görüşlere pek sempati duymam. Mesela sosyalizm benim için anlamlı değil, çünkü birey kavramının yerine sınıf kavramını ikame etmeye dayanıyor. Aynı şekilde, bütün kadınları ve bütün erkekleri ana toplumsal aktör olarak gören ve gösteren yaklaşımlara da iyi bakmam. Bence herkes ne yapıyorsa ondan sorumludur ve bir sorumluluk sahibinin hataları onunla aynı cinsiyetten olan tüm insanları bağlamaz.  Bu yüzden de feminist teorilerdeki kolektivist eğilimleri hep rahatsız edici bulmuşumdur. Belki de feminist “ideolojinin” niteliği gereği, kimi feministler öyle yapmadıklarını sansalar bile, feministler kolektivist terimlerle konuşuyor. Bana göre bu vahim bir hata ve anlamlı politika önerileri yapılmasına ve geliştirilmesine de katkıda bulunabilecek bir tavır değil.

 

Bir diğer önemli nokta kadınların erkeklerden gördüğü zarar üzerinde yoğunlaşırken bazı kadınların diğer kadınlara erkeklerden çok zarar verebileceği ve verdiği gerçeğinin gözden kaçırılabilmesi. Kendi şahsi gözlemlerimden ve şahitliklerimden de biliyorum ki kimi kadınlar bazen diğer kadınlara karşı çok acımasız ve negatif ayrımcı olabiliyor. Bu yüzden de meseleyi sadece kadın erkek ilişkileri çerçevesinde ele almak her zaman yeterli olmayabilir.

 

Hakikat hiç kimsenin avucunda ve tekelinde değil. Gök kubbenin altındaki her şey tartışılabilir. Bize apaçık bir hakikat gibi görünen bir husus -tespit, iddia, tez, inanç- bir başkasına tamamen hatalı bir bakış olarak gözükebilir. Bu yüzden, ifade özgürlüğü çok önemli bir değer. Bizim görüşlerimize ne kadar ters ve aykırı olursa olsun insanların fikirlerini serbestçe ifade etmesine izin vermek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, görüşlerimiz dogmaya dönüşebilir. Feminizmde de, ne yazık ki, böyle bir potansiyel var…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.