Hayatım boyunca hiç milliyetçi olmadım. Milliyetçiliğe sempati duymadım. Milliyetçilik bir ırka, etnik kimliğe veya -bazı durumlarda- bir kültüre ait veya bağlı olmanın öne çıkarılmasına dayanmakta. Hiçbir katkısı, talebi ve tercihi olmaksızın bunlardan birine mensup olarak dünyaya gelmiş olmanın neden o insanı öyle olmayan insanlardan bütünüyle farklı ve onlara tartışılmaz şekilde üstün kılması gerektiğini anlayamamaktayım. Bunu insanlığa ve insaniliğe aykırı bulmaktayım.
Milliyetçiliğin sosyalizm ve liberalizm gibi evrensel bir ideoloji olmadığının da farkındayım. Bu yüzden, milliyetçiliği bir ideolojiden çok ideolojiye benzeyen veya ideolojileri taklit eden bir yaklaşım -daha doğru bir adlandırmayla, bir “ideolojimsi”- olarak görmekteyim. Mesela milliyetçiliğe göre özgürlük nedir, en iyi yönetim biçimi nedir, adalet nedir gibi soruların cevapları yoktur. Bu cevaplar için milliyetçiliğin evrensel ideolojilere yakın durması gerekir. Sosyalizme yakınlaşma nasyonal sosyalizme vücut verebilir. Bazı milliyetçilik türleri ise faşizme meyillidir.
Buna rağmen milliyetçiliğin hemen her toplumda önemli olduğunun da farkındayım. O kadar ki, ideolojiler insanların nazarında zaafa uğramasına ve hayat tarafından yalanlanmasına rağmen milliyetçilik nadiren aynı kaderle karşılaşmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye’nin resmî ideolojisinin parçalarından birinin de Türk milliyetçiliği olduğunu vurgulamak isterim. Kemalistler ile Türk milliyetçilerinin bu noktada ortaklaştıkları, farklılığın daha ziyade söylem düzeyinde ortaya çıktığı kanaatindeyim. Bu yüzden uzun süre CHP ve MHP’yi ülkedeki resmî ideolojinin sahibi ve bir paranın iki yüzü gibi gördüm. Ancak, MHP ve lideri Bahçeli özellikle Cumhur İttifakı’nı kurmalarından beridir bu görüşü zayıflatacak bir çizgide ilerlemekte...
İlk farklılık daha belirgin biçimde M. Kemal’e bakışta ortaya çıkmakta. Bahçeli ve genel olarak MHP çevreleri M. Kemal meselesine çok daha makul ve mantıklı yaklaşmakta. Kemalistler gibi M. Kemal’in tarihimizin başı ve sonu olduğunu düşünmemekte. M. Kemal’i tarihimizdeki önemli şahsiyetlerden biri olarak görmekte ama her şeyimizi borçlu olduğumuz, tapılacak ve her konuda topluma yanılmaz bir rehberlik etmiş lider olarak kabul etmemekte. Bu çizginin CHP’nin fanatik, bağnaz Kemalist çizgisine göre çok daha gerçekçi, makul ve medeni olduğu aşikâr...
İkinci farklılık MHP lideri Bahçeli’nin sürpriz teşkil edecek ve kendisinden pek beklenmeyecek bir şekilde Kürt meselesinde aldığı inisiyatifte görülmekte. Zaman zaman konuşmalarında “Türk-Kürt kardeşliğine” vurgu yapar Bahçeli. Terörsüz Türkiye sürecinin ortaya çıkmasında ve yürümesinde Bahçeli’nin yaptığı şaşırtıcı açıklamaların ve bu konularda genel olarak MHP çevrelerinin kendisine verdiği desteğin önemli bir payı olduğu inkâr edilemez. Bahçeli önce Öcalan’ı gerekirse Meclis’e gelmeye ve yapacağı konuşmayla terör örgütünün bittiğini ve lağvedileceğini açıklamaya davet etti. Son olarak da Meclis’te oluşturulan Komisyon’un Öcalan’ı ziyaret etmesi konusunda bir çıkış yaptı. Gerekirse bizzat gideceğini, yanına birkaç arkadaşını alacağını ve bundan dolayı gücenmek gerekmediğini söyledi. Bu da tarihî bir açıklamaydı.
Bütün bunlara dayanarak şunları söylemek yanlış olmaz kanaatindeyim: MHP tipi milliyetçilik faşizme veya nasyonal sosyalizme varabilecek bir milliyetçilikten hayli uzak ve Türkiye’nin önünü açmaya çabalayan bir yol... MHP ve Bahçeli’nin Kemalizme karşı duruşu da daha gerçekçi, insanları akla ve mantığa davet eden bir bakış. Bu yüzen de İYİ Parti, ZP ve özellikle CHP gibi partilerin duruşuna nispetle çok daha medeni ve ülkeye faydalı.
MHP ve Bahçeli’de bu değişiklikler en azından kısmen Cumhur İttifakı’nın olumlu etkileri olarak görülebilir. Demek oluyor ki bir ittifakta sadece ittifak içindeki büyük ortak küçük ortaktan etkilenmiyor; aynı zamanda, küçük ortak da büyük ortaktan etkilenebiliyor.

