Türkiye’nin yargı sorunu

A -
A +
Türkiye’de en netameli konuların başında yargı geliyor. Ne yazık ki ülkemizde herkesin içine sinen bir yargı/hukuk düzeni asla olmadı. Kim güçlüyse, kimin borusu ötüyorsa hukuk da biraz ona benziyor.
Bugün yaşadığımız yargı sorunları geçmişe dayanıyor. Yargı, siyaseti bire bir etkilemiş ve içinden çıkamadığımız açmazlara sebep olmuştur. Bazıları unutuyor ama hatırlatmakta fayda var: 1960’ta bu ülkede yargı eliyle, hâkimler eliyle üç seçkin siyasetçi idam edildi. Eğer hukukçular olmasa Menderes, Polatkan, Zorlu idam edilmemiş olacaklardı. 
Haksız yere kapatılan Refah Partisi, Fazilet Partisi ve diğerleri hep yargı üzerinden gerçekleşen hukuk dışı işlerdir. Siyasi yasaklar yargı üzerinden olmuştur. Aynı maddeden yargılanmış iki siyasetçiden Hasan Celal Güzel’e 2002 seçimlerinde seçilme hakkı tanıyıp Tayyip Erdoğan’a vermeyen Türkiye’deki yargı düzenidir. 
Türkiye’de yargının geçmişi yüz karası onlarca anıyı barındırır. 1960 darbesinde askerin yaptığı darbeyi alkışlamışlar ve seçilmişleri utanmadan yargılamışlardır. 28 Şubat döneminde koca yargıçlar kalkıp Ankara’da askerlerden irtica brifingi almışlardır. 
Seçilmişlere aslan kesilen yargı atanmışlara, özellikle de askerî darbecilere ağzını açamamıştır. Eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok 2004’te, “İmam-Hatipte okumuş bir insanın Başbakan olmasını içime sindiremiyorum" deme cüretinde bulunmuştur. Ama darbe yapanlara, muhtıra verenlere ağzını açamamıştır. 
2007 seçimlerinde yüzde 47 almış AK Parti’ye 2008 Mart ayında kapatma davası açılmıştır. Bunlar eski Kemalist vesayetin yaptıklarıydı. Sonra FETÖ’cüler geldi. Onlar başta askerî vesayeti bitiriyoruz derken kendi terörist militanlarına yer açtılar. En nihayetinde seçilmiş meşru hükûmeti devirmek için 17-25 Aralık’ta yargıdaki adamlarını devreye soktular. MİT tırlarında da, 7 Şubat’ta da hep yargıyı kullandılar. 
15 Temmuz’dan sonra yargıda da ciddi temizlik oldu. Ancak yargı bir türlü istenilen seviyeye gelemedi. Zindaşti’nin skandal tahliyesi, bazı FETÖ’cü iş adamlarına mallarının geri verilmesi, yargının sosyal medyadan aşırı derecede etkilenmesi vb. hâlâ Türk yargısının sorunları olarak duruyor. 
"Barış bildirisi" isminde "PKK’ya destek bildirisi"ne imza atan akademisyenlerin bazılarına dava açılırken bazılarına hiç açılmadı. Anayasa Mahkemesi aynı maddeden yargılanan bazı isimlere hak ihlali kararı verirken bazılarına vermedi. Yani bildiğiniz eyyam yaptı. İkilemleri, paradoskları çoğaltmam mümkün. 
Şimdi de 2 Eylül’de Külliye’deki Adli Yıl Açılışını bazı barolar protesto edip katılmayacakmış. Seçilmiş Başkanı yok sayacaklarmış! İşte bunlar bürokrasinin vesayetine su taşıyan barolar ve yargının içler acısı hâlidir. Hükûmeti, Başkan Erdoğan’ı istediğin gibi eleştirebilirsin. Türkiye’deki yargı sorunlarını dile getirebilirsin. Ama seçilmiş kişiyi reddetmek ne demek? Katılmayabilirsiniz davete; ama "bunun devamı gelir" gibi açıklamaların barolara ne katkısı var. 
Ben baroları darbe zamanlarında da, askerî vesayet zamanlarında da, 28 Şubat’larda, 2007 e-Muhtıralarda da böyle cesur görmek isterdim. Ama nerde? Ortada görünmediler. Halkın barosu olamadılar.
Türkiye’de yargı ciddi bir mesele. Gerçekçi olalım, yargıya güven son derece az. Hâlâ arkası olanın kollanıldığına, güçlü olanın işlerini çözdüğüne inanılıyor. Kim bilir Anadolu’nun ücra köşelerinde ne sıkıntılar dönüyor, Allah bilir. 
Umarım yeni yargı paketi birçok sorunu çözer. Yargıya güven tazelenir. Hukuk iyi işlemedi mi, birçok şey iyi işlemez. Görüşünü sevmediğimiz bir savcı, hâkim bile olsa verdiği karar hoşumuza gitmese de hakkaniyetli karar verdiğine ikna oluyorsak o zaman işler yolundadır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.