“Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum!”

A -
A +

Yazımı yazmaya başladığım dakikalarda bir yandan da televizyon ekranında Başkan Erdoğan’ın konuşmasını dinliyorum. EFES-2022 Tatbikatı Seçkin Gözlemci Günü’nde Yunanistan’ı çok net ve yoruma mahal bırakmayacak bir şekilde uyardı: “Adaları silahlandırmaktan vazgeçin. Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum!..”

Türkiye’nin dengeli, barışı ve iş birliğini önceleyen dış politikasını zaaf olarak algılayanlar bunun bedelini her dönem ağır ödediler. Görünen o ki bundan sonra da ödemeye devam edecekler. Ülkemizin doğusunda, güneyinde, batısında ve son olarak kuzeyinde, yani dört bir yanında yaşanan krizler, diplomaside ve güvenlik politikalarımızda farklı düzeyde kırılmalar oluşturabiliyor. Bu çok normal.

1938’de Stalin’in emriyle kurşuna dizilen ünlü stratejist Sveçin’e göre her savaşın kendi mantığı ve şartları vardır. “Strateji” isimli başucu kitabında konuyu enine boyuna açan Sveçin, “Bundan ötürü de her savaşın özgün bir stratejisi olmalıdır. Strateji oluşturulurken asla önceki olaylarda ve savaşlarda ortaya konan anlayıştan etkilenilmemeli, dinamik bir strateji üretilmelidir” der.

Başkan Erdoğan’ın ordumuzla, istihbaratımızla, diplomatlarımızla inşa ettiği uyumlu çalışma disiplini, Sveçin’in ortaya koyduğu “Kendine özgü şartlar” kriterinin en güncel ve en başarılı örneğidir. Farz-ı misal, Irak ve Suriye ile kurulan ilişkiler, yapılan askerî ve istihbarî faaliyetler, konu başlıkları benzer olsa da bambaşka motivasyonlarla ilerliyor. Terör örgütü PKK-YPG ile Irak’taki mücadelenin boyutu ile Suriye’deki boyutu birbirinden hayli farklı. Son dönemde özellikle Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle geliştirilen yoğun diyalog, PKK’nın o bölgede rahat nefes almasını neredeyse tamamen engelledi.

PKK’nın Suriye’deki kolu YPG’ye karşı ise Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtlarıyla daha değişik bir mücadele yöntemi benimsendi. Az önce belirttiğim gibi, Başkan Erdoğan’ın muhalefet tarafından, “istikrarsızlık” yahut “kararsızlık” olarak eleştirilen tavrı aslında bölgesel dinamiklerin gerektirdiği gibi politika üretmekten, dahası bu politikadan verimli sonuçlar almaktan ibaret.

Son on senede deneyimlediğimiz acı tecrübelerin ardından bu dengenin sağlanabilmiş olması bile başlı başına çok değerli. Hatırlayın, 15 Temmuz Fetullahçı darbe ve ihanet girişiminin hemen ardından ordumuzun yapısında başlatılan değişim ve dönüşüm Ağustos 2016’daki Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başarıyla gerçekleştirmemize engel olmadı. Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin politik hengâmelerden arındırılmasına en çok sevinenler eminim ki yine askerlerimiz olmuştur.

II. Dünya Savaşı döneminde, Alman ordusunda Doğu (SSCB) Cephesi Askerî İstihbarat Başkanlığı yapan Gehlen’in isabetli tespitiyle; subaylar politikayı çok iyi takip etmeli ancak üniforma üzerlerindeyken politika yapmaktan kaçınmalıdırlar!.. Türk askerinin bilgi birikimine, dünyaya olan engin bakış açısına, olayları takip ve analiz etme yeteneğine yürekten inanıyorum. 2016’dan bu yana gerçekleştirilen harekâtlarla dosta düşmana, herkese kalitesini bir kez daha ispat etti. Bunun yanında askerlerimizle her daim yan yana, kader birliği yaparak çalışan isimsiz kahramanlarımıza, yani istihbarat görevlilerimize, masalarda sürdürülen kıran kırana mücadelenin fikir işçileri olan diplomatlarımıza ve bu hünerli, kaliteli orkestrayı ustaca yöneten Başkan Erdoğan’a teşekkür borcumuz var...

Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleri için canından, gençliğinden, ailesinden, çocuklarından fedakârlık yapan her bir askerimiz, polisimiz, istihbaratçımız ve diplomatımız, alınlarından öpülmeyi hak etmektedirler. Bu yüzdendir ki Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da, Mavi Vatanımızda ve gönlümüzün selamıyla ulaşabildiğimiz her yerde dün vardık, bugün varız, yarın da olacağız...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.