Fatih Selek

İdris Küçükömer'in bir tezi vardır: Türkiye'de sağ soldur, sol da sağ.

Türkiye'de seçmen çok enteresan kararlar veriyor. Kim ne derse desin sandıkta tavrını ortaya koyuyor. Dünkü seçimde de öyle oldu.

Zorlu bir süreci bu hafta sonu tamamlayacağız. Adaylar pazar akşamı (b)oyunun ölçüsünü alacak. Şüphesiz sandığa İstanbul, Ankara ve İzmir’de çıkan sonuçlar damgasını vuracak.

​Yerel seçime iki hafta kaldı. Sahada yarış son sürat ilerliyor. Ancak sık sık seçim yaptığımızdan mıdır nedir, seçmendeki bıkkınlık dikkatten kaçmıyor.

Bizde her seçimin kendine has bir ruhu, atmosferi ve kampanya dönemi olur. Bu seçim diğerlerinden çok farklı.

Bir partinin seçim broşürünü gördüm. Kitapçıkta adaylara dikkat etmeleri gereken hususlar sıralanıyor, onlara birtakım tüyolar veriliyordu.

Tercüman Çocuk dergisinin 1979’da çıkan fasikülleri geçti geçenlerde elime.

Sanırım sene 2008 idi.

Güvenlik kameralarının şehirleri yirmi dört saat gözetlemediği yıllarda 'tantanacılık' diye tabir edilen 'meslek grubu' sık sık haberlere konu olurdu.

Türkiye’de üç tür gazeteci vardır. Bir: Haberi araştırıp bulanlar.

İki muhalif gazeteci “Karalıyoruz, çarpıtıyoruz, yalan yazıyoruz, Pensilvanya’dan akıl alıyoruz ama bir türlü Tayyip Erdoğan’ı yıkamıyoruz. Yeter artık” demişler ve ülkeyi terk etmişler.

Sosyal medyada #10yearschallenge adı altında bir akım başlatıldı.

Dün Yayın Koordinatörümüz Yücel Koç yazdı. Sözcü gazetesinin "gölge patron"u (künyede ismi yok çünkü) Ertuğrul Akbay, telefonla görüştüğü Koç'a oğlu Burak için büyük korku yaşadığını ima etmiş.

​Turkuvaz ve Demirören Grubu, geçtiğimiz aylarda ortak bir karar almış ve çıkardıkları gazetelerin kapak sayfalarının internet ortamında paylaşılmasına engel olmuştu.

​Mahallî seçimler için son düzlüğe girdik. Kimlerin aday gösterileceği neredeyse belli oldu. Sahada yarış çoktan başladı. Projeler havada uçuşuyor.

​Bundan sekiz on yıl kadar önceydi. Devlet İstanbul’da engelliler için okul inşa etmiş. Fakat masa ve sıra gönderilmemiş, öğretmen ataması yapılmamış.

​Paris’teki meslektaşlarımızdan Ömer Aydın, Sarı Yelekliler isyanıyla ilgili bilgiler aktarırken, Fransız medyasının hâlini de gözler önüne serdi.

Rasim Özdenören'in "Gül Yetiştiren Adam" isimli bir eleştirel romanı var. Cumhuriyet'in ilk yıllarında kendini evine kapatan ve elli yıl sonra sokağa çıkan bir adamın yetmişli yıllar Türkiye'sindeki hâletiruhiyesini anlatır.

​Demirören Medya CEO'su Mehmet Soysal iki haftadır geleneksel medyanın dijitale karşı kan kaybettiğini ve kötü gidişatın durdurulması gerektiğini yazıyor. Önemli anekdotlar paylaşıyor.

Hürriyet yazarı Ayşe Arman, yaptığı röportajlardan para alıyormuş.