Küresel ‘ısıtma’nın arka planı!

A -
A +
Mehmet Hasan Bulut
 
NASA’nın Kasım 1966 tarihli bir raporunda, ziraat başta olmak üzere çeşitli maksatlarla iklimin değiştirilmesi tavsiye ediliyordu. UNESCO’nun kurucusu Julian Huxley de yeni su kaynakları elde etmek için kutupların atom bombası ile eritilmesi fikrini ileri sürmüştü.
 
 
Avustralya’daki yangınlar sonrası, küresel ısınma ve buzulların erimesi meselesi tekrar gündeme geliyor. Peki, daha düne kadar, “Küresel soğuma var!” diyerek ortalığı yıkanların, bugün “Küresel ısınma var!” diyerek dünyayı ayağa kaldırmalarının arka planında ne var acaba?
“Buzların Sfenksi”, “Denizler Altında Yirmi Bin Fersah”, “Seksen Günde Devriâlem”, “Dünyanın Merkezine Seyahat” ve “Ay'a Seyahat” gibi hikâyeleriyle çocukluğumuzdan beri tanıdığımız Fransız yazar Jules Verne, Dünya’yı keşfetmeye, yeryüzünün altındaki sırları öğrenmeye ve bâtınî mevzulara meraklı bir adamdı. Onun Türkiye’de bizim pek bilmediğimiz bir eseri daha var: “Kuzey Kutbunun Satın Alınması”... Diğer kitapta Ay’a seyahat eden ekip, bu macerada Dünya’nın eksenini düzelterek kutupları eritmek istiyor. Ana gayeleri, Dünya’nın iklimini sabitlemek ama bir hedefleri daha var: Buzlar eridikten sonra bu toprakların altındaki kömür madenlerini ele geçirmek!..
 
NASA, İKLİMİ DEĞİŞTİRMEYİ TAVSİYE EDİYORDU
 
İnsan eliyle iklimi değiştirmek, sadece bilim kurgu hikâyelerinde kalan bir heves değil ne yazık ki. Ekranlarda Ay’a ve Mars’a seyahat maceralarını izlediğimiz ABD’ye ait Millî Havacılık ve Feza İdaresi’nin, yani NASA’nın Kasım 1966 tarihli “Hava Değişikliği Hakkında Tavsiye Bir Millî Program” başlıklı raporunda, ziraat başta olmak üzere çeşitli maksatlarla, iklimin değiştirilmesi tavsiye ediliyordu. NASA’nın kuruluşu (1958) ile Antarktika Anlaşmasının imzalanmasının (1959) hemen hemen aynı zamanlarda olması da garip bir tesadüf olsa gerek.
Aslında kutupların eritilmesi fikrini ilk ortaya atan kişi Baron Kelvin’di. Yani Kelvin ölçüsüne de adını veren mühendis William Thomson. İngiltere Kraliyet Cemiyeti azası olan Baron’un, bu cemiyetteki arkadaşlarından biri de “Darwin’in Köpeği” olarak bilinen T. H. Huxley idi. NASA’nın Ay’da bir kratere adını verdiği Huxley’in Julian adında bir torunu vardı. Julian Huxley, UNESCO’nun kurucusudur. Kardeşi Aldous ise bugün bir şekilde içinde yaşadığımız “Cesur Yeni Dünya” adlı distopyanın meşhur yazarıdır. Torun Julian, Hiroşima ve Nagazaki'ye bombalar düşerken, yeni su kaynakları elde etmek için kutupların atom bombası ile eritilmesi fikrini ileri sürmüştü.
 
“SOĞUK” SAVAŞ
 
İklime insan eliyle müdahale etmek, Rusya ve ABD arasındaki Soğuk Savaş devrinde de popüler bir mevzu idi. Her iki taraf da iklimi değiştirerek rakibine zarar vermenin yollarını arıyordu. Bunun dışında Sovyetler Birliği, 1950’lerde, Rusya ve Amerika (Alaska) arasındaki Bering Boğazı'na bir baraj inşa etmeyi düşünüyordu. Böylece okyanus akıntılarının istikameti değişecek ve bu da buzulları eritecekti. Bu sayede yeni toprak ve kaynaklar elde edilecekti. Rusya, bugün de Arktik Denizi üzerinden petrol ihraç edebilmek için buzların erimesine ihtiyaç duymaktadır.
Soğuk Savaş zamanı ABD tarafında iklim değişikliği üzerine çalışan en popüler isim meteorolojist Harry Wexler idi. Wexler, kutupları eritmek için termonükleer patlamalar tavsiye ediyordu. Bu patlamalar neticesinde Dünya’da sıcaklık takriben 1,3 derece artacaktı. Wexler, 1955’de Rockefeller Vakfı’nın finanse ettiği atomik radyasyon üzerine bir projede de yer almıştı. Bu şaşırtıcı değildi. Çünkü Antarktika’da isimlerini taşıyan bir plato bile bulunan Amerikalı Rockefeller Ailesinin Antarktika’ya hususi bir alakası var. Vakfın, İtalya Bellagio’daki merkezinde 5-8 Mart 1979 tarihli, “Antarktika’da Petrol ve Diğer Mineraller” raporu da vakfın Antarktika’ya olan alakasının sebebini biraz da olsa göstermektedir.
Amerikan Hava Kuvvetleri’nin 1990’da başlayan HAARP programı da Antarktika’yı unutmamıştı. Programda, iyonosfere elektromanyetik dalgalar gönderilerek hava sahası üzerine araştırmalar yapılıyordu. Program dâhilinde Ukrayna’nın Antarktika istasyonuna ısı dalgası pompalanmıştı. Isı dalgası göndermek için, Antarktika’nın seçilmesi enteresan bir tercih gibi duruyor.
Aslında Jules Verne’in yerin altına dair merakı boşuna değildi. Avama dar ve materyalist bir “dünya” görüşü ve eğitimi sunan elit sınıfın kendisi, avamın bâtıl inanç, hurafe olarak gördüğü mevzulara büyük bir alaka göstermektedir. Bu sınıfa ait insanların bir kısmı, Dünya’nın içinde, yani yerin altında Agarta ya da Şambala adında bir krallık olduğunu iddia etmektedir. Yerin altındaki bu krallığa da kutuplardan girildiğini düşünüyorlar. Üstelik NASA’nın ilham aldığı ve Ay’da bir kratere adı verilen Cizvit rahibi Athanasius Kircher gibi fen adamları da Agarta’ya inanıyordu.
 
ISINMA DEĞİL; ISITMA
 
Günümüzde, NASA’ya bağlı fen adamları tarafından Antarktika’da çok sayıda çalışma yürütülmektedir. Mesela, gökte ararken kutuplarda bulduğumuz NASA, keşfedilecek yeni seyyarelerde kullanacağını iddia ederek, tekâmül ettirdiği cihazlarla Antarktika’da buz altı araştırmaları yürütmektedir. Burada çalışan fen adamları, dünyanın su kaynaklarının azaldığını, yeni kaynaklar elde etmek için bu araştırmaların yapıldığını söylüyorlar. Yani; bu çalışmaların maksadı ister Agarta’ya ulaşmak olsun, isterse yeni kaynaklar bulmak, neticede kutupların erimesinin aslında bazı kimselerin istediği bir felaket olabilir. O hâlde, bir yandan kutupları eritip diğer yandan da “küresel ısınma var” diye bağırmak; bir yandan kadınları ucuz iş gücü ve reklam malzemesi olarak sömürürken, diğer yandan, “kadınlar kocaları tarafından sömürülüyor” demek gibi garip bir davranış şekli sanki...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.