TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİMİN GELECEĞİ VE BEKLENTİLER ‘Sınavsız üniversite’ ne kadar mümkün?

A -
A +
DOÇ. DR. MUSTAFA ŞEKER
 
Eğitim, kabiliyet ve becerilere göre verilmeli, mesleki beceriye yatkın olanlar mesleki eğitime; akademik eğitime eğilimli olanlar da akademik eğitime devam etmeli. Fakat bunların hepsi belli ölçek ve testlerle yapılmalıdır. Altyapı çok iyi oluşturulursa kabiliyetler ortaya çıkacak ve üniversitelere sınavsız olarak girilebilecektir.
 
Üniversiteye gerçek manada kendini geliştirmek için gitmeli, boşta kalmamak için yükseköğretimi bir seçenek olarak görmemelidir.
 
Eğitimin esas problemi, koordineli bir süreç yönetimi eksikliğidir.
 
 
Eğitim, insan hayatının en fazla önemli alanların başında gelir. Günümüzde iyi bir eğitim almak, iyi bir insan olmakla eşdeğer düşünülürken bunun kalite ve niteliğinin belirlenmesinde de zamanın ve toplumun payı olduğu söylenebilir. Nitelikli ve başarılı bir hayat için de birçok insan, kaliteli bir yükseköğretimin vazgeçilmez olduğuna inanır. Doğrudur veya yanlışlığı tartışılır fakat toplumun genelinin bakışı bu şekildedir.
 
OSMANLININ ŞİFRESİ: NİTELİKLİ EĞİTİM
 
Nitelikli eğitim kavramı, Osmanlının her alandaki başarısının altında yatan en önemli şifrelerden biridir. Mesela Sultan II. Abdülhamid zamanında topyekûn bir kalkınma safhasına girilmesiyle eğitim, kendine düşen payı almış ve Osmanlının eski heybetli zamanlarına dönmesi için her türlü adımlar atılmıştır. İktisattan tıpa, hukuktan endüstriye kadar hemen her sahada insan kaynaklarının yükseköğretimde yetiştirildiği görülmektedir. Fakat daha sonra çıkan Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve arkasından gelen savaşlarda, II. Abdülhamid Han devrinde yetiştirilen bütün nitelikli insan kaynaklarını tüketilmiştir. Hatta devlete hizmet edecek insan kaynakları önceden tükendiği için Cumhuriyet kurulduğunda ihtiyaç duyulan insan kaynakları için mübadele ile gelen göçmenlere ve Nazi katliamından kaçan Yahudi akademisyenlere sarılmak zorunda kalınmıştır.     
 
EĞİTİMDE YENİ HESAPLAR
 
Sanayi İnkılabı, Fransız Devrimi, I. Dünya Savaşı, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, II. Dünya Savaşı, ardından Soğuk Savaş Dönemi ve uzayda başlayan rekabet ortamı, günümüzde pandemi ile başlayan yeniden revizyon süreci, içtimaî ve ilmî bütün müesseslerin kendini yeniden tanımlamasını mecburi kılmıştır. Seri, mantıklı ve tedbirli hareket edenin kazandığı bir dönemi yaşadığımız kesindir. Özellikle pratik çözümler geliştirebilen kurum, kuruluş ve iyi eğitim almış fertlerin yoğun bir rekabet ortamına girdiği günümüzde hesapların da değiştiği bir hakikattir. Bu merhalede üniversitelerin sosyal hayatın ve reel ekonominin ihtiyaçlarına göre yeni stratejiler ve hesaplar yapması, bunda da seri, pratik ve mantıklı çözümler geliştirebilmesi üniversitelerin geleceğini tayin edecektir.
 
ÜLKEMİZDE YÜKSEKÖĞRETİMDE BAŞARILAR
 
Her türlü ilmi ve fenni çalışmaların merkezi olan üniversitelerin bilişsel beceriler kadar duyuşsal becerilere de gereken alakayı göstermesi elzemdir. Zira üniversitelerimizin şuan global ölçekte önemli buluşlara ve çalışmalara imza atmakta olduğu memnuniyetle müşahede edilmektedir. Hatta önceki YÖK Başkanı sayın Prof. Dr. Yekta Saraç döneminde bu alanlarda önemli gelişmelere imza atılmıştır. Ayrıca YÖK denilince hep istek, şikâyet, serzeniş ve temenniler akla gelmektedir ki biraz da yapılan ve yapılmaya gayret gösterilen icraatlar dile getirilmeli, yiğidin hakkı yiğide verilmelidir. Bu çerçevede yapılanları ve çok önemli denilebilecek işleri de şu şekilde özetlemek mümkündür:  
Yükseköğretimde Kalite Kurulu’nun kurulması ve üniversite siteminde çeşitliliğin sağlanması ve bu alanda araştırma ve aday araştırma üniversiteleri, bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler, tematik üniversiteler ve mesleki uygulama ağırlıklı üniversitelerin kurulması önemlidir. Temel Bilimler Programları Üstün Başarı Sınıflarının oluşturulması Türkiye’de ve dünyada ilk defa atılan bir adımdır.  Hedef Odaklı Uluslararasılaşma ile büyük başarılara imza atılmış, ilk defa YÖK, dijitalleşme noktasında öğrencilere ve öğretim üyelerine yönelik eğitimlere hız vermiştir. Pandemi döneminde uygulama derslerinin akamete uğramaması için YÖK-Sanal Laboratuvar Projesi’ni hayata geçmiş, meslek yüksekokullarının şehirlerin organize sanayi bölgelerinde kurulması desteklenmiştir. YÖK Akademi ile yapılan yayınlar mobil uygulama erişimine açılmış, başarı ve liyakatin ödüllendirildiği bir sistemin kurulması gibi daha onlarca önemli çalışmalara imza atıldığı görülmüştür.
 
YÖK’TEN TALEPLER
 
Burada belirtilenlerin yanında yeni YÖK yönetiminden de beklentiler vardır. Bu beklentiler özellikle üniversitede fiili olarak görev yapan idari ve akademik personele aittir. Bu beklentiler bizzat not alınarak aktarılmaktadır. Mesela, 50D’ye yönelik beklentiler, YÖK-MEB işbirliğinin istenilen seviyede olmaması, her konuda kalite meselesi, pandemi sürecinde müsait alanların uzaktan eğitime devam edebilmesi (uzaktan eğitime meyilli alanlara fırsat verilmelidir), mobbing sorunu, üniversitelerde ve YÖK’te bürokratik işlemler yoğunluğu, toplam kalitenin gerçek manada uygulanamaması, iktisat, idare ve kamu yönetimi gibi alanlarda yönetim tecrübesi olmayan idarecilerin bu kademelere atanmaması vb…  Sayın Prof. Dr. Erol Özvar yönetimindeki YÖK’ün, bu konulara en uygun ve münasip çözümler üreteceğine gönülden inanıyoruz. Zira sayın başkanın Marmara Üniversitesi’nde ortaya koyduğu başarılar, ülkemizin Yükseköğretimine de aynı kaliteyi getireceği beklentisini sunmaktadır.
 
DÜNYADA ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ
 
Ülkemizde üniversiteye girişler hususunda da bir tartışma vardır. Türkiye ile birlikte dünyaya baktığımızda üniversiteye girişte farklı usuller tatbik edilmektedir. Türkiye, Çin, Rusya, Japonya ve İspanya gibi merkezi sınavlarla üniversiteye öğrenci alan ülkelerdir. Bunlara karşılık ABD, İsveç gibi yetenek ve geçmiş başarılara göre öğrenci alan ülkeler de bulunmaktadır (Geiser, 2008). Mesela ABD’de merkezi sınavlarla öğrenci alan bir yükseköğretim sistemi bulunmamaktadır. İngiltere’de üniversiteler öğrencileri kendileri belirlerken Almanya’da lise bitirmede alınan “Abitur” adı verilen olgunluk sertifikasıyla üniversiteye alınırlar. Almanya, öğrencilerine bu sertifikayı lisedeki bütün başarılarını da göz önünde bulundurularak verir. Liseye geçişte ise tutulan envanterler ve çocuğun eğitim paydaşlarının (öğretmenleri ve ebeveyn) görüşleri mesleki veya akademik eğitim almasında belirleyici faktördür. Finlandiya da Almanya modeline benzer özellikler taşır.
 
SINAVSIZ ÜNİVERSİTE MÜMKÜN MÜDÜR?
 
Eğitim öğretim sistemimizin esas problemi planlı, programlı ve koordineli bir süreç yönetimi sağlanamamasıdır. Bu süreç yönetimi okul öncesinden itibaren başlamalı, ilkokula giden öğrenciler insan sevgisi ve temel değerlerle tam ve eksiksiz yoğrulmalı, mesleki ruh ortaokuldan itibaren verilmeye başlanmalı, lise seviyesine maharetli ve beceri temelli geçmeli, daha usta eller için üniversiteye bu becerilerle sınavsız geçebilmelidir. Sınav, insan elemek için değil daha ehil öğrenciler bulmak için yapılmalı, başarısız olan gençlerin başarabilecekleri alanlara yönelmeleri sağlanmalıdır.
Üniversiteye gerçek manada kendini geliştirmek için gitmeli, boşta kalmamak için yükseköğretimi bir seçenek olarak görmemelidir. Bunun için de bir önceki eğitim seviyesinden bir sonraki eğitim seviyesi haberdar olmalıdır. Bu seviyede çocuğun eğitim paydaşları çocuk için planlı ve koordineli hareket etmeli, çocuk okumanın, öğrenmenin ve başarılı olmanın hazzını içinde hissetmelidir. Bunun için de mutlaka öncelikle çocukların bireysel farklılıkları ve öğrenme sitilleri tespit edilmeli, her çocuğun meziyetleri ve donanımı belirlenerek farklılıkları ortaya konmalıdır. Okul öncesinde çocuğun yakından gözlenmesi ve meziyetlerinin anlaşılmaya çalışılması önemlidir. İlkokulda çocuğun öğretmenleri ellerinde bir önceki seviyeden gelen bir envanterle çocuğa yaklaşmalı, onun farklılıklarını ve yeterliliklerini görerek hareket etmelidir. Öğrenci ilkokul sonrasında artık sorumluluk almaya yönlendirilmeli, meziyet ve becerilerine göre eğitim paydaşları tarafından tasnif edilmelidir. Bu tasnif süreci geçerli ve güvenilir ölçek ve testlerle yapılmalı, hiçbir şey tesadüflere terkedilmeden azami bir ihtimamla yapılmalıdır.
 
YABANCI MODELLERE GÖZ ATILMALI
 
Liseye de sınavla değil geçerli testler ve ölçeklerle geçilmelidir. Bu konularda gurur, kibir, boş lakırdı ve sloganlara takılmadan gerekiyorsa bilimde başarılı modeller de yerinde incelenmeli, mesleki eğitimde Alman; akademik eğitimde Amerikan; pedagojide ise Finlandiya ve Singapur modellerine yeniden göz atılmalıdır. Beceriler konusunda Montessori; sayısal, analitik ve duyuşsal zekâ konusunda Harezmî modelleri güncel yeniliklere göre yeniden dizayn edilmeli alınması gereken yerler alınmalı, atılması gereken yer de hiç tereddüt edilmeden atılmalıdır. İşe yarar eğitim süreçleri ve modellerinden profesyonel olarak istifade edilmelidir.
 
“EV OKUL” TARTIŞILMALI
 
Hatta en uç fikirler bile gündeme alınmalı ev okul ve okulsuz eğitim yaklaşımları bile tartışılmalı, herkes eğitimden istediği şekilde istifadeye yönlendirilmelidir.
Liseye geçen çocuklar mesleki ve akademik olmak üzere ayrılmalı fakat bu da testler ve ölçeklerle yapılmalı, çocuklarımız ile ilgili hiçbir şey tesadüfe bırakılmamalı, lisede okuyan bir çocuk bireysel farklılıkları ve öğrenme stillerine göre geleceği belirlenmiş bir esasla hayata bağlanmalıdır. Lisede mesleki ve akademik yeterlilikleri tespit edilmiş gençler, üniversiteye geçişte birkaç saatlik sınavlarla değil yıllarca kendileri için tutulmuş envanterler kullanılarak geçerli/güvenilir ölçek ve testlerle geçmelidir. 
Sayın Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz haftalarda “Üniversite sınavları kaldırılmalı” sözü, sadece “Sınavlar kaldırılsın gençler sınav stresi çekmesin” diye algılandı. Ancak aslında bu söz ne eğitimciler ne de ebeveynler tarafından tam olarak anlaşılamadı. Burada verilmek istenen mesajla “Eğitim, kabiliyet ve becerilere göre verilsin, mesleki beceriye yatkın olanlar mesleki eğitime; akademik eğitime eğilimli olanlar da akademik eğitime devam etsin fakat bunların hepsi belli ölçek ve testlerle yapılsın, alt yapı çok iyi oluşturulursa ardından kabiliyetler zaten ortaya çıkacak üniversitelerin mesleki veya akademik alanlarına çocuklar sınavsız olarak ayrışarak gidebilecektir” denilmek istenmiştir. Maalesef bu söz, siyasi bir mesaj olarak algılanmanın ötesine geçememiştir ki bu konunun eğitimciler tarafından ideolojik farklılık fark etmeksizin irdelenmesi memleket meselesidir.
2023 Vizyon Belgesi’nde de vurgulandığı gibi bireysel farklılıklar temelli bir eğitim reformu sadece ilköğretim ile lise seviyeleri arasında olmamalı, üniversitelerde de kapsamlı bir reforma ihtiyaç olduğu aşikârdır.
 
Kaynak
Geiser, Saul. (2008). Back to basics: In defense of achievement in college admissions. Center for Studies in Higher Education. (Research and Occasional Paper Series, CSHE, 12, 08)
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.