Halime Gürbüz

Ramazan manileri, eski ramazanların önemli özelliklerindendi. Anonim halk şiirinin en küçük nazım biçimi olan bu maniler sahurun habercisi ramazan davulcularının nesilden nesile söyleyerek taşıdığı deyişlerdir.

Dünyaya isli camlar arkasından bakmayı reddedenler olsa da güneş gözlüğü, güneşin zararlı ışınlarından narin retinamızı koruyan, gözü kısmaktan ve dahi kırışmaktan kurtaran pek faydalı bir buluş. Fakat günümüzde daha ziyade aksesuar sayılmakta. Ve şimdi söz, bu şık solar kalkanların kullanımında dokuz kusurlu hareketi açıklamak üzere Optik ve Fiberoptik uzmanı Işıl Şugözükırpıştırma'da;

Ev halkında genel eğilim; 'Ben yedim Allah arttırsın, sofrayı kuran kaldırsın' yönünde olduğundan, bulaşıklarla kalakalıyorsun sofrada! Acı ve sancılı bir durum, hele de iftar sonrası mayışıklığında.

Obir susamlı UFO!.. O biiir lezzet dairesi... İftar sofralarının süsü, midelerin şenliği... Türk mutfağının alamet-i farikası, on bin hamurun sultanı .Yaracaksın, tereyağını süreceksin içine. Sade de olur...

Az Amerikan filmi izlemedik. Klişeleri ezberledik, replikleri dilimize devşirdik, kah şaşa kaldık kah etkisinde. Fonda Eye of the tiger çalarken zafer hayalleri mi kurmadık, karate filminden çıkıp o gazla ona buna mı dalmadık, aşklarda romantik komedi tadında sonlar bekleyip ayazda mı kalmadık...

Güm!!! Sesiyle zıpladım yataktan! Güm, Güm, Dan! Noooluyor? Ahah, galiba bir kişilik oruç tutup beş kişilik iftar yiyen ninem sonunda patladı! Yoksa biri bizim evi bazukayla mı patlattı? Yaralandım mı?! Alp er tunga öldü mü, ıssız acun galdı mı?

Ramazanda çocuk olmak, yarı tok, ama tam mutlu olmaktır... Tekne orucu tutmaktır... "Tekne/paşa/kuş orucu", çocukların yarım günle başlanarak bütün gün oruç tutmaya hazırlanmasıdır... "m" şeklinde martı çizebildiği yaşlardan başlayıp, yaz tatilinde Kaportacı Yalçın'ın yanına çırak verilecek yaşa gelmeden önceki zaman aralığındadır.

Uzaylılar, dünyadan gelen 'ağoloğo loğoğo' seslerinden tedirgin olmuşlardı! Uydu verileri, sesin kaynağı olarak ne uçlu ne de bucaklı ama bol karpuz kabuklu Türkiye sahillerini işaret ediyordu.

Japonlar taze balığı çok seviyorlardı.. Japonya sahillerinde her zaman bol balık bulmak mümkün olmadığından balıkçılar nüfusu doyurabilmek için büyük tekneler yaptırıp uzaklara açıldılar. Ancak avlanmak için uzaklara gittikçe, dönüş yolu da uzamakta ve tutulan balıkların tazeliği kaybolmaktaydı. Japonlar, tazeliğini kaybetmiş balığın lezzetini sevmediler...

Mangal Partisine davetlisiniz! Milli mangal partisine. Onca siyasi çekişme, genel seçim heyecanı, yemin ettiydi etmediydi tantanaları henüz geçmişken, millet umursamaz mangalını yellerken dedim; ben de bir parti kurayım. Etraf mis gibi cızbız kokuyor! Türk halkının piknik ve mangal sevdası siyasi arenada da yer almalı, değil mi? İşte pırıl pırıl bir siyasi ve gastronomi oluşumu; Milli Mangal Partisi...

"Veee sonsuza dek mutlu yaşadılar" diye biten masallarımız vardı dinlediğimiz...

Aşk, 7/24 şapşal şapşal sırıtmaktır... Uçar gibi yaşamak, çığlık atmak istemektir! Hayatı 'şaşkın' şekilde idame ettirmek ve durumun farkına ancak çevredeki kişilerin dürtmesiyle varmaktır...

Yılın asosyali seçilen, pek bir sayın Münferit Tektabanca'yla zar zor iletişime geçtik ve sorduk; asosyallik nedir?

"Bir dirhem et bin ayıp örter" diyen atalar, "yemezsen arkandan ağlar" diyen anneler, 'meşhuuur pazartesi' başlanan diyetler ve işte obez olmadan önceki son sözler;

Hâlâ var mıdır bilmem. En azından 1900'lü yıllarda vardı. Yaz tatili bitene kadar kim öle kim kala diye düşünmeyen öğretmenler, öğrenci tatilde okul hayatından kopmasın diye bir çuval ödev verirdi.

Kışlıklar kaldırılırken naftalinlenen tüm atkılara ithafen... Kaşkol, hem ağız burun boyun battaniyesi hem de bir aksesuar. Kışın kilolarca, yazın daha ince kumaşlarla kullanılıyor. Stili de var, modası da, havası da...

Allah yokluklarını da göstermesin, muhtaç da etmesin. Tabiplerden de, tababetten de bezmiş biri olarak en çok diş hekimlerinden korkuyorum. Bir ben mi? Ben, sen, o, biz siz onlar... Hele de o talimatlar; Ağzınızı açın!..

Sanal araba kullanmak, ufak çaplı yangın çıkarmak, perdeye dolanmak, koparmak, koltukta zıplamak, yara bere çürük falan klasik çocuk hareketleri. Bir yere kadar anlaşılabilir. Ama kimi hareketler var ki, mantıktan tamamen bağımsız! Ama keyifli, keyifliydi...

Efendim, her kim cemiyet içinde yer etmek arzusunda ise, "telefon" telaffuz edilen asrı zaman keşfinin âdâb-ı muâşeretini bilmesi, uygulaması ve bittabi emsal teşkil edecek tele-hasbihaller yapması zaruridir! Şart! İş bu fikriyatın cazibesinden mütevellit, biz de bu okurlarımız için "hatmetmekte" olduğunuz bu tefrikayı kaleme almayı münasip gördük...

Abuk Prens'in çok kötü, fena, bet bir üvey annesi varmış. Kötü kraliçe, her gün aynaya bakıp; "Ayna ayna söyle bana şu prens teşekkürü bir puanla kaçıracak mı?" dermiş. Ayna da; "Sayın veli, oğlunuz deli, derste geri, anarşistlikte ileri" dermiş.