15 Temmuz işgal teşebbüsünün kökleri…

A -
A +
15 Temmuz’da darbe girişimine karşı duran bu toplum, çok büyük bir felâketi önlemiş oldu. Ancak bu işgal teşebbüsünü besleyen kaynaklar ve boyutları tam olarak anlatılamamış ve anlaşılamamıştır.  
Çünkü bu darbe girişimi; müsilajın, denizin dibinde uzun süre önce başlayan bir kuluçka dönemi geçirmesi gibi, uzun zaman sonra ve insanlar onu ancak kendi hayatlarına dokunmaya başladığında fark ettiler…
 
15 Temmuz darbe girişimini yapan darbecilerin hedefi, mevcut iktidarı alaşağı ederek yerine kendi kadrolarını yerleştirmek ile sınırlı değildi zira önemli bir kadrolaşmayı zaman içinde yapmışlardı. Türkiye’yi ele geçirmek, İslâm’ı Protestanlaştırmak (sadece bireysel bir inanç seviyesine indirgenmiş hayata müdahil olmayan bir İslâm) suretiyle, küresel sisteme itiraz etmeyecek, kolay güdülecek bir yapıya getirmekti.
 
Millet; 15 Temmuz darbe ve işgal girişimine karşı durmakla, sömürge devlet girişimini önlemekle kalmadı paralel din kurma girişimini de önledi. Bu engelleme ABD’nin kurduğu “sömürge sisteminin” çok önemli bir ayağını kırarak onun uzun yıllardır üzerine yatırım yaptığı içerideki ortaklarını da etkisiz kıldı.
 
Darbe girişiminin önlenmesi, sömürge sisteminin kurulma ve devam etmesini sağlamak üzere yetiştirilen  “yerli memurların” da iflasıdır. Bu tehlikenin iyi anlaşılması için sömürgecilerin işgal ettiği ülkelerdeki sömürge sistemini nasıl kurduklarını ve nihayetinde ne hâle getirdiklerini hatırlayalım. İngilizlerin, Hindistan’da 1800 yılında başlayıp ve yaklaşık bir buçuk asır süren işgalleri öncesinde Hindistan hemen her şeyiyle değişmişti. Maddi zenginliklerinin sömürülmesi ve yağmalanmasının yanı sıra, Hint insanı, düşünce yapısından hayat tarzına kadar bambaşka bir şekle büründü.   İngilizlere palazlanma fırsatını veren “Dinler arası diyalog” uygulamasını ilk defa Hindistan’da uygulayan Ekber Şah’tır. “Din-i İlahi” adıyla bütün dinlerden karma yaparak kurduğu dine insanları girmeye zorlamış fakat İmamı-ı Rabbani ve şakirtleri dindeki bu fitneyi önlemiş Ekber Şah ise yıkılıp gitmişti. Batı’nın sömürgecilik hedefleri önündeki en büyük engel İslam’ı yıkmak için nasıl çalıştıklarını anlatan Thomas Macaulay “Minute on Indian Education” isimli kitabında diyor ki; “Hükmettiğimiz yerlerde idaremiz altındaki milyonlarca insanla bizim aramızda iletişimi sağlayacak, amaçlarımıza hizmet edecek bir insan tipi ve sınıfı oluşturmalıyız. Öyle ki, kanı ve rengiyle yerli, fakat düşüncesiyle, sözleri ve entelektüel birikimiyle İngiliz olan insanlardan oluşsun.”   İngilizler, hâkim oldukları (olmak istedikleri) ülkelerde kurdukları okullarda uyguladıkları eğitim politikalarıyla kısa sürede kendilerine hayranlıkla ve sadakatle bağlı bir nesil yetiştirdiler. Kendilerine sadakatle bağlı bu insanlar da efendilerine içeriden çanak tutarak ülkelerinin bütün kaynaklarını onların istifadesine sundu.   Tarih tekerrürdür, İtalyan mütefekkir Giardino Bruno’nun dediği gibi: “İçeride sana çalışan bir hain olmadıkça, bir kaleyi kolayca ele geçiremezsin. Kadehler dolduğunda, kale elde edilir. Muhafızların ve bekçilerin değişmesini izle. Fırsatı yakaladığında asla tereddüt etme.”  Onlar da öyle yaptılar, harekete geçtiler ama millet de harekete geçti. Geriye dönersek darbe filiz vermeye başladığında halkı ve bürokrasiyi tehlikeye karşı ikaz etmekle sorumlu olanlar kendi veballerinden “mahcubuz” diyerek kurtulamazlar. Asıl direniş “kültür, bürokrasi, eğitim ve sanat...” Batılıların uydusu devşirmelerin kuşatmasından kurtarmakla olacaktır. O zaman ancak darbelerin ve darbecilerin filizleri köklerinden kurur…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.