Ekonomik kriz bulaşıcı mı?..

A -
A +

Çin’de başlayıp bir tsunami dalgası gibi tüm dünyayı vuran pandemi her şeyi azmanlaştardı! Gerçekten de hiçbir şey eskisi gibi değil. Pandemiyle gelen enflasyon dalgasında Dolar/TL kurundaki yükselişin ne zaman bir geri dönüş yapacağı hakkında farklı görüşler var.

Mal ve hizmet fiyatlarındaki kabul edilemez artışlar, İklim değişikliği, kuraklık ve Pandemi gibi doğal afetlerin arkasına saklansa da, kolay kredilerle desteklenen inşaat sektöründeki patlamayla sahaya girdiği söyleniyor.

Ülkeler arasındaki sınırların artık geçirgen olduğu zamanımızda sosyal ve ekonomik krizlerinde bulaşıcı olması doğaldır. Günümüzde tüm sektörel kurumlar birbirine bağımlı olduğu için, bir hastalığın yayılması gibi piyasalarda benzer etkileri ortaya çıkıyor.

Dünya genelinde son birkaç yıldır yaşanan gıda krizi de, ulusal çapta gıda firmalarının üretim, depolama satış hatlarından başlayarak son tüketiciye kadar yansıyor. İç piyasadan temin edilebilir mal ve hizmet fiyatlarındaki artış özellikle herkesin müşterek ihtiyacı olan un, yağ ve şekerdeki fiyat sıçramaları da bunların ne kadarında dışa bağlı olduğumuzu tartışılır hâle getirdi.

Psikolog A. Maslow (1943) tanımladığı insan ihtiyaçları sıralamasında nefes almanın peşine “ekmek, yemek ve suyu” eklemektedir. Bu sıralamayı esas alarak son günlerde sıkça tartışılan un ve ekmek fiyatlarını konuşalım…

Türkiye'de yıllık buğday ihtiyacı 40 milyon ton içerideki üretimi ise ortalama 18-22 milyon ton civarında. Geri kalan kısmı dış piyasadan temin için ihaleler açıyoruz. Toplamda 20 milyon tonu yurt içinde tüketilirken diğer 20 milyon ton ile bisküvi, makarna, baklava üretilerek yurt dışına ihraç ediliyor.

Ancak dünyada kuraklık ve salgın nedeniyle ihracatçı ülkeler kolay ihraç etmiyor. Tedbiren uyguladığı kısıtlamalar nedeniyle tedarik zincirlerini bozabilir ve gıdaların teminini zorlaştırabilirler. Nitekim Türkiye Unlu Mamuller Makine Üreticiler Birliği Başkanı Serdar Yalçınkaya “Buğday fiyatlarındaki son yedi aydaki yüzde 100 artışın enerji ve lojistik maliyetlerin artmasından kaynaklandığını” ifade etmişti.

Bu durum temel besin ihtiyacı olarak bilinen un, mısır, pirinç, buğday gibi tarım ürünlerinin çok uluslu şirketler tarafından yönlendirilir duruma gelmesi risk oluşturmaktadır. Mevcut sıkıntıda gıda ve tarımdaki nispi bağımlılığın payını gelecek için de önemsemek gerekir. Devletler ve küresel şirketlere olan bağımlılık yarın daha uzun süreli ve derin krizlerde daha ağır hasarlar verebilir.

Türkiye’nin en büyük buğday ithalat kapısı olan Rusya “Değirmenciliği” öğrenmiş olacak ki, ürettiği buğdayı doğrudan ihraç etmek yerine önümüzdeki birkaç yıl içerisinde katma değeri daha yüksek unlu mamul ihracatına dönüştürmek istiyor.

İthalattaki daralma gelecek zamanlar için bizi mecburen doğru olanı yapmaya götürecek. Doğru olanda, iç piyasadaki üretimi yeterli seviyeye çıkarmaktır. Ancak yerli üretim için geriye dönüp baktığımızda elimizdeki üretim yapılabilir alanların verimli kullanılamamasından başlayarak, kırsal nüfusun daralmasından tescilli tohum kullanımına kadar uzanan bir dizi sorun var.

Mesela, geçmişten günümüze insanlığın ortak malı olmuş tohumların, bir kişi veya şirket adına tescillenerek sahiplenilmesi ve "Tescilli tohumu alırsan üretim yaparsın" anlayışı, üreticiyi bağımlı hâle getiren ve üretimi yok eden bir anlayıştır.

Tohumların korunması, saklanması, çiftçiler tarafından yeniden üretilmesi ve dağıtılması tarımın ve sağlıklı ve yeterli gıdanın en büyük garantisidir. Bu kriz süreci, bizi tohum temininden başlayarak temel gıda maddeleri üretim ve teminindeki mevcut politikalarımızı sorgulamaya mecbur kılmaktadır.

Ekonominin küreselleşmesi ve ülkelerin birbiriyle bağımlı ticari ilişkiler içinde olmasından dolayı ekonomik krizlerde bulaşıcı ve küresel düzeyde olmaktadır. Ancak kabul edelim ki ortaya çıkan hasar da her ülke ekonomisinin üretimdeki gücü ve “Kurtlar Sofrasındaki payı” nispetinde oluyor.

Bir şey daha öğrendik ki; ekonomik hengâmede kabaran “kısa yoldan köşe dönme iştahı”nın bulaşıcılığı Covid-19’dan daha güçlü!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.