Türbesi ziyaret edilen aşçı Ateşbaz-ı Veli

A -
A +

Diyelim aşçıya çırak oldun, ne iş buyururlar sana?
İlk gün dükkân süpürtür, masaları sildirtir, çay koşturtur, bulaşık yıkatırlar.
Bunlar için vasıflı olmanıza gerek yok, herkes yapar. Ama çıraklardan bir kaçı ocak başına geçecek, öbürleri amele kalacaktır yıllarca.
Eskiler çırağı birkaç gün dener, bakalım istekli mi bir kere. Arzusu, merakı var mı sanata?
Sonra ahlakına bakarlar, kavgacı mı, saygılı mı, haramdan kaçıyor mu? Yere para bırakırlar mesela. Bakalım alıp cebine mi atacak, yoksa teslim mi edecek kasaya?
Eli, yüzü, üstü başı temiz mi? Kapları kacakları özenle yıkayıp kaldırıyor, silip parlatıyor mu itinayla...
Yıllar evvel bir kalaycı “Ben kadının temizini pisini kabından anlarım” demişti. Akşamdan içinde yemekle bırakılan sahanlar kalayını kaybeder, kuytularından yeşillenmeye başlar. Bakır çalığı da felaket zehirlidir, eskilerin ödü kopar.

Türbesi ziyaret edilen aşçı Ateşbaz-ı Veli

YAMAK YEMEK
Tamam diyelim çırağınız temiz, dürüst, tertipli, sevimli, istekli ve çalışkan... İyi de sabırlı mı acaba?
Bunu denemenin hoşça bir yolu var.
Usta bir gün “Gel evladım” der, “otur şu seccadeye 20 bin kelime-i tevhid oku rahmetli anamın ruhuna.”
Benim gibi tez canlılar saatlerce diz üstü duramaz, kalkar dolanır, camı açar, sağa sola bakar, gözleri hep başka taraflarda.
Aşçı olmanın sırrı burada gizlidir oysa, sabırsızlar ya gider ateşi harlatır ya da zamansız çomça sokar kazana...
Hâlbuki bırak ivil ivil pişsin,
hazin hazin kaynasın, köpürmesin, taşmasın.
Bu yüzden akşamdan küle oturturlar, köz varla yok arasında. Şöööle inceden cızıldasa yeter, eriyip helva olacaktır zamanla.
Dalgınlar ayrı vaka, çorbayı bile yakmayı başarır, tepsiyi unuturlar fırında.
Bizde aşçılık makbul mesleklerdendir. Birilerini doyuruyorsun ya, parasını alsan bile hayır hasenat var ruhunda.
Ohh diyor, mutlu oluyor, neşesi yerine geliyor. Hem parasını alıyorsun hem dua ediyor.
İnsan sevindirmek gibisi var mı ya?

NE ZAMANDIR AKLIMDA
Konya’dayız. Bürodan Ahmet Mücahid Kösen ile Meram bağlarına doğru gidiyoruz, sol kolda bir tabela çıkıyor karşımıza: “Ateşbaz-ı Veli Hazretleri”
Vaktimiz var, altımızda araba, “Girelim mi?”, “Girelim!” Bir Fatiha okuyalım hiç olmazsa.
Ateşbaz ateşle oynayan demek, kendisi Mevlâna hazretlerinin has talebelerinden. Zikrini evradını mutfakta tamamlıyor. Şüphesiz işe besmeleyle başlıyor, malzemeleri severek ayıklayıp doğruyor, nasıl bir muhabbet, taamı aşk ateşiyle pişiriyor icabında.
Ah devrinde yaşasak da bir çorbasını içseydik, karnımızı ve kalbimizi doyursak, arınsaydık huzurunda.
Mevlevi mutfağı denince tutmaç, toyga çorbası, sülbiye, bulgur aşı, cacık ve bulamaç gibi zahmetsiz yemekler geliyor akla.
Sumaklı soğan piyazı, patlıcan salatası, gül şerbeti, sirkencübin, badem helvası; eh et, tavuk, balık da varsa ne âlâ...
Baharatlar seviliyor; hardal, kekik, kimyon, biber ve biberiye kullanılıyor.
Ahalinin küpünde pekmezi bahçesinde ayvası oluyor; ikisini buluşturuyor, tatlıyı aradan çıkarıyor.

ÇEYREK GÜN FIRINDA
Konya kebabı için körpe kuzuların ön kol, gerdan ve kaburga etleri alınıyor, önce tütsüleniyor, sonra mühürleniyor, kaya tuzu, kendi yağı ve meşe odunuyla kapatılıyor fırına. Sabah saat altıda başlıyorlar, öğlene doğru hazır oluyor. Mezesi şusu busu yok, yanında tek soğan ve tırnak pidesi tavsiye ediliyor. Domates bibere bile sıcak bakmıyorlar. Çünkü ekşi ve acı kebabın rahiyasına baskın geliyor. Bırak onları diyorlar, et ye burada.

EN HAFİF ETLİ
Etli ekmeği de çok güzel yapıyorlar, beş karış pide gelince telaşlanıyorsunuz tabii. Eyvah ben bunu nasıl bitirecem acaba? İnce ve çıtır, katlayıp yutuyorsunuz dibi görünüveriyor anında.
-Abi ilave?
-Hiç fena olmaz.
Ne yerseniz yeyin önce bamya çorbası, sonra sac arası yada hoşmerim sunuluyor.
Konyalılar yemeyi de yedirmeyi de seven insanlar, müşteri değil misafir gibi davranıyorlar sana.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.