Otobüs yarı kamyondur, memleketten dönerken çuvalları sepetleri yüklenir. Kim ne derse desin vazgeçilecek değildir
Efendim ilk otobüs Paris’te yola çıkar (1662). Bildiğiniz posta arabasıdır, içine dört sıra koltuk atar, makasla esneklik sağlarlar. Adı Omnibus’tır. Latince “herkes için” manasına gelse de asiller binebilir anca.
Türkiye’de otobüs taşımacılığı ilk İstanbul’da başlar (1927). Sonra Şehremaneti dört Renault-Scémia getirtir salar sokağa.
Yerli otobüs mü dediniz? Nerdee? Bi’ kere okuma yazma bilmeyiz daha. Alfabe değişmiştir, müderrisler bile fiş heceler. “Oya ip atla”, “Kaya top oyna.”
Bizim nesil önce “tek kapılı pek yapılı” otobüslerle tanışır. Bunlar iri ama güçsüz vasıtalardır, su gibi benzin yakar. Yokuşlarda ağlar, yolcu iner, el atar.
Bir gün biletinizi alır gelirsiniz, bakarsınız burnu budanmış bir heyula. “Ula bu ne?”
-Otbiis
-Peki motor nerede?
-Arkada!
-Düşün şoför ön tekerin de önünde, kurulmuş köşebaşına. Göğsünü siper etmiş âdeta. Yani kırk yıl düşünsem aklıma…
Üstelik mazot yakar, gargargar çalışır, kara kara duman atarlar.
Büssing’ler, Fiat’lar, Austin’ler, Henschel’ler, Magirus’lar.
Peki eskiler n’olcek?
Dur bakam karoserciler bi güzellik yapacak onlara...
Nitekim atölyeye kamyon giren otobüs çıkar. Ne marka istiyorsanız ondan. Genelde Mercedes’e çevrilir, çünkü piyasada far, sinyal, yıldız ve çıtaları bulunur mebzul miktarda.
O sıralar Bursalı karoserciler öne çıkar, işleri öyle temizdir ki yolcu çakmasını orijinalinden ayıramaz. Erbabı yemez tabii, motor sesinden tanır icabında.
Tıfılken tek motorlu vasıta keyfimiz Üsküdar-Ümraniye arasında çalışan FeKa’lara binmekti. Zikrolunun dolmuşlar dardır, sıkışırsın omuz omuza, ne uğultulu diferansiyeline aldırırsın, ne de zıplatan şanzımanına.
Ama şehirler arası seyahat oldu mu kuşlarımız uçar, burnunu cama dayar, dalarsın coğrafyaya. Dağlar, ovalar, nehirler. Toprak sürenler koyun otlatanlar... Doyamazsın, menzile vasıl olunca harbiden üzülürsün “bitmeseydi yaa.”
Batı’da elbette çok marka vardır ama biz üç Alman’dan gayrisini tanımayız.
Mercedes, Magirus, MAN!
Çook çok sonra Mitsubishi Maraton katılacaktır aralarına.
Hâlbuki turist kafilelerinde İtalyan Iveco ve Breda’lar, İsveçli Volvo ve Scania’lar, Hollandalı DAF ve Bova’lar, Belçikalı Van Hool’lar yine Alman Büssing’ler Setra’lar vardır.
Aslında otobüsü karoser firmaları yapar, altyapıyı Mercedes’ten, MAN’dan, Scania’dan alır, üzerine kasa oturturlar. Setra ve Neoplan öyledir mesela. Sakın küçümsemeyin harbi otobüsçüdürler birçok yeniliğe imza atarlar.
Bizim yerli 0302’ler köşeli ve makaslıdır, Alman Mercedes’ler ise geniş ferah ve hava yastıklı. “Balina kasa”ların koltukları kadifemsi, camları bombelidir, içinde tuvalet, mutfak ne ararsan...
Bir ara yerli Magirus havalı Apollo modeliyle hayli sükse yapar. Düşün basamağa bastın otobüs iner kalkar. Gelgelelim yollarımız lagalıdır, tümsekler, çukurlar... Hava yastığı patlar, kalırsın dağ başında.
Ardından 0302 S’ler ve 0303’ler yanaşır perona, şoföre mikrofon, muavine mutfak, yolcuya masa ve ayak dayama.
Artık otobüslerde sigara içilmiyordur, bu yüzden kül tablaları kaldırılır. Sürgülü camlara da gerek yoktur, klima vardır (Sütrak).
Biliyor musunuz klima ile başım belada. Gece karnın üşür öne katlanırsın, sırtın donar bu defa. Tamam serinletsin ama sabaha kadar da buzhane havası üflenmez ki adama. Bakın şubat soğuğunda dışarıda kalabilirsiniz ama klima hasta eder temmuz ortasında.
Otobüsün fabrika çıkışında tuvaleti de olur, lakin firma kenef temizliği ile uğraşamaz. Orayı ya ilave bagaj ya da şoföre yatakhane yapar.
Doğalgazlılar, hibritler, pilliler, yakıt hücreliler derken işin çivisi çıkar. Otobüsler güçlenir hızlanır, hava yollarına rakip olurlar...
DÜNYADA MAN...
MAN (Makine Ausburg Nürnberg-1758) eski bir dosttur, Hicaz demir yoluna lokomotif ve vagon satar, dubalar üzerinde yüzen Galata Köprüsü’nü yapar (1912).
VIZZZT MAGIRUS GEÇTİ
Conrad Dietrich Magirus tarafından kurulan firma (Ulm- Deutz-1866) daha ziyade itfaiye araçları yapar. 1910’dan sonra girer kamyon otobüs pazarına.
YOLLARIN YILDIZI
Gelelim 0302 Mercedes’e. Daimler-Benz AG ortaklığı ile kurulan Otomarsan, İstanbul Davutpaşa’da imalata başlar (1967). Karizmatik olduğu söylenemez ama kalenderdir yorulmaz, kontak kapatmadan koşturur, sahibine para kazandırır.