Sarayda tek başına

A -
A +

Geçen haftayı İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth ile geçirdik. 
Çocukluğu, genç kızlığı, tahta çıkışı, hırsları, zaafları, sömürgecilik anlayışı…
Biz hep Prenseslerin Kraliçelerin mutlu olduklarını düşünürüz. Sahi hayatları masallardaki gibi midir acaba? Yedikleri önlerinde midir, yemedikleri arkalarında? 
Şimdi müsaadenizle bir başka memlekete gidelim Fransa’ya!

Sarayda tek başına
*
İmparator I. Franz ve eşi İmparatoriçe Maria Theresa'nın 15’inci çocuğu olan Avusturya arşidüşesi Jeanne Marie Antoinette von Habsburg, Viyana Hofburg Sarayı'nda doğar. Kraliyet hekimleri "ufak ama sağlıklı bir bebek" diye müjde verir babasına. 
Kalabalık ve neşeli bir ailedir, çocuklara hususi dadılar bakar.  
Bir prenses kurallı yetişmelidir, annesi nasıl olmaları gerektiği hususunda hudutlar çizer. Ancak Marie en ciddi mürebbiyeleri bile güldürür, aklı hep eğlencede oyunda. 
Derken kızlar büyür ve Avrupalı aristokratlarla evlendirilip, kilit noktalara yollanırlar. 
O yıllarda Avusturya'nın Fransa ile arası açıktır. Ekslaşapel Antlaşması (1748) ile dargınlığa nokta koyarlar. Dostluğun devamı için kız alıp vermeli akrabalık kurmalıdırlar. Fransa tarafında bir damat adayı vardır: Veliaht Louis-Auguste! 
Evlilik çağındaki iki ablası sari hastalıktan ölünce Marie öne çıkar. Ve buyruk gelir “evleneceksin hazırlan!” Henüz 14 yaşındadır daha. 
Zavallının Fransızcası yoktur, pot kırmaktan korkar. Annesi Maria Theresa onu kızağa çeker, sıkı bir eğitime tabi tutar. 

Sarayda tek başına
Bİ KINA YAKMADIKLARI
Önce Viyana'da bir düğün yapılır, müstakbel eşi Louis-Auguste yoktur ortalıkta. Diyeceksiniz ki ne acele? Politika efendim politika.
Paris’e “Avusturya arşidüşesi değil, Fransa döfnesi” olarak giderse puan kazanacaktır halk nazarında. 
Viyana'yı ağlayarak terk eder, alıştığı insanlara veda etmek ağır gelir ona. Artık üstünde Fransız kıyafetleri vardır, annesi faytona bindirirken “millete öyle iyi davran ki” der, “seni melek sansınlar!" 
Yol boyunca geçtiği şehirler bayram yerine döner, meşaleler, maytaplar, şölenler verilir onuruna. 
Versay Sarayı'nda onu kraliyet ailesi karşılar. Eşi veliaht Louis-Auguste tuhaf bir gençtir, hiç de romantik sayılmaz. 
Düğünde Marie'ye muhteşem bir mücevher koleksiyonu hediye edilir. Takriben 625 kilo gelir, her gramı katır yüküyle para. 
Gelinliği elmas ve incilerle bezelidir, sanki oturup düşünmüşler "nasıl masraf edebiliriz başka?" 
Zenginlik şatafat tamam da Viyana’daki sıcaklığı bulamaz. Saray dedikoduyla çalkalanmaktadır, fahişeler köşe başlarını tutmuştur, dediklerini yaptırırlar. 
Güveneceği insan azdır. Hayat çekilmez olur bir süre sonra. 
Marie evlendikten yedi yıl sonra hamile kalır, halk bir veliaht beklemektedir oysa.

Sarayda tek başına

BIKTIRAN TEŞRİFAT
Kraliçelik ona göre değildir, yataktan uşaklar indirir, elbiselerini nedimeler giydirir, ağzını çalkalarken bile millet seyrine bakar. Sarayda yapayalnızdır. Ah kız kardeşi Maria Carolina olacaktır ki yanında...
Politikadan hoşlanmaz, ilgili de, bilgili de değildir. Onun bu bigane tavrı Avusturya Büyükelçisini (Kont de Mercy d'Argenteau) çıldırtır adeta. 
Derken efendim bir haber: Kral öldü, yaşasın kral (1774). 
O gün saraylılar önlerinde sıralanır sadakatlerini sunarlar. Koca Fransa’ya hükmedeceklerdir bundan sonra. Acemidirler, kocası 20 yaşındadır, kendisi 19'unda. 
Onu ilgilendiren tarafı kıyafetlerdir, bu ülkede sadece kraliçeler “à la Polonaise” giyebilir. Önce kafesler kasnaklar raptedilir, üstüne geniş etekler atılır, en kaliteli kumaşlar...
Vatandaş sıkıntılıdır, sefalet yetmiştir canlarına. Biliyorum şimdi onu soracaksınız. Kraliçe "Qu'ils mangent de la brioche" (ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler) demiş midir acaba?
Sanmıyorum. Marie Antoinette de huzursuzdur, el sallayan halk için bir şeyler yapmayı arzular. Kocası üzerinde tesiri yoktur, tayin ve terfilerde fikri sorulmaz. Yaptığı bir iki kaydırma da iş açar başına. Etrafı çapsız arsız insanlarla sarılmıştır, varsa yoksa eğlence, dans müzik kahkaha…
Taç giyme töreni hayli şaşaalıdır, ünlü terzi Rose Bertin hatırı sayılır bir servet kaldırır. 
Zamanla Marie de çevreye uyar, perdeli landolarla âleme akar… Çek, operaya, tiyatroya!   

AL KIZI VER PAPAZI

Sarayda kumar illettir, nitekim onu da oturturlar masaya. Kaybetmiş kazanmış kimin umurunda… Mangır zibil nasıl olsa. 
Derken Versay Sarayı uhdesindeki Le Petit Trianon Şatosu'na yerleşir. Vaktini bahçe düzeni ve dekorasyonla geçirir, mimarlara akıl öğretir.
Bildiğin kara delik, inşaat para emer adeta. 
Seveni de vardır, söveni de. Gazeteciler acımasızdır, belden aşağı vururlar. 
Zaten memleket gaile içindedir, eski savaşlar yüzünden borç gırtlaklarında. 
Kral bir ümit Amerikalı milliyetçileri destekleme kararı alır, bu hem İngilizleri kızdırır, hem yeni yükler getirir kasaya. 
Ve Marie Antoinette ilk çocuğunu (Thérèse Charlotte) doğurur (1778). 
Kraliçemiz ayılmış, bayılmıştır o sıra. Hayır, hayır, acıdan değil utançtan. Doğum asillerin gözü önünde vuku bulur zira. 
Sonra bir oğlu olur, küçük bey ve minik hanımlar onu hayata bağlar. 

ÇİVİSİ ÇIKMIŞ...
Ekselanslarının sadelikten hoşlanması da masraftır. Bir ara saray arazisi üzerinde bir köy (Petit Hameau - 1786) yaptırır, cins atlar aldırır... 
Halbuki Donanma para diye kan kaşınmaktadır. Bu macera başını ağrıtacak, “vay" diyeceklerdir, "paramızla çiftçilik oynamak ha!”
Halk monarşiden ümidini kesmiştir, israf ayyukta. 
Resmen çalar çırparlar, mani olamaz onlara. Çok huzursuzdur, sırf bu yüzden ikinci kızı Sophie Hélène Béatrix erken doğar. 
Büyük oğlu Louis-Joséph de (Veliaht prens) veremden ölür. Düşmanları çocuğu zehirlettiğini yayarlar, hadi gel de cevap ver onlara.
Fransız hükûmeti borçların altında ezilir, Soylular Asamblesinden de netice çıkmaz. Sınıflar Meclisi ise reform ister, monarşiyi tenkide başlar. 
Zemin kaymaktadır, Kral panikler, liberal Başbakan Jacques Necker'i alır, yerine Breteuil Baronunu atar. 
Muhalifler, Baronu acımasız diktatör olarak tanıtır. Propagandanın gücü işte, halk inanır. 

GEMİSİNİ KURTARAN 
Sonrasını biliyorsunuz devrimciler Bastil Hapishanesini basar, müdürü ve sağ görüşlü politikacıları linç ederler oracıkta. İsyan adım adım yaklaşmaktadır. Elini çabuk tutan yurt dışına kaçar. 
Marie çocukları ile uzaklaşmak ister. En azından monarşistlerin güçlü olduğu bölgelere gitmeli, kapanmalıdırlar bir şatoya. Ancak Kral Versay'dan ayrılmaz. 
Birileri sarayda tahıl ambarları olduğunu yayınca açlar dayanır kapıya. Antoinette “kaçalım” der, kocası reddeder, bilmem artık neyine güveniyorsa. 
Neticede asiler saraya girer, muhafızları katleder. Kraliyet ailesi kalakalır yatak odasında. 
Kalabalık saray avlusunu doldurunca Marie Antoinette iki çocuğu ile balkona çıkar. Dik durur, üzerine doğrultulan namlulara aldırmaz. Bir şey yokmuş gibi halkı selamlar. Cılız da olsa sesler yükselir "kraliçem çok yaşa!" 
Neticede hanedan derdest edilir. Dooğru Tuileries Sarayı'na! 
Artık Fayette markizi Gilbert du Motier’in kontrolü altındadırlar... Bu amca George Washington'un yanında savaşmıştır bir ara. 
Bazı hizmetkârlar onları terk etmez, canlarını koyarlar ortaya. Marie, serinkanlıdır, sükûnetiyle güç verir dostlarına. 

İNTİKAM HIRSIYLA
Bu arada Kralın kuzeni Philip Egalité İngiltere'den gelir, isyancılara katılır. Muhalifler ruhbanlara da saldırınca manzara netleşir, sıra geliyordur onlara…
Kutsal Roma İmparatoru II. Leopold, İsviçre Kralı III. Gustav ve Prusya Kralı II. Frederick arkalarındadır güya. Çariçe II. Katerina ise “halkın şikâyeti bitmez” der, “boş ver, aldırma!”
Ve bir çılgınlık yapar, o gece gizlice yola çıkarlar, Varennes’te atları değiştirirken cumhuriyetçiler onları tanır. Eh sen değil miydin poz poz resmini bastıran paralara. 
Enselenirler, Devrim düşmanlığından mahpus damlarına.
Bu arada Avusturya-Prusyalı Wilhelm Ferdinand manifesto yayınlar. “Hanedana bir zarar gelirse Paris'i yakarım, ona göre ha!”
Solcular felaket öfkelenir, saldırırlar inadına. 
Marie isyancıların karşısına çıkmaya niyetlenir ama etrafındakiler bırakmaz. Darbeciler saray muhafızlarını (İsviçrelidir bunlar) katleder, alel acele mahkeme kurarlar. “Tuileries Valisi Markiz Champcenetz’i idamına…”

KATIR MI / SATIR MI?
Sonrası çorap söküğü… Kral tutuklanır, monarşi kaldırılır, hanedan kaleye kapatılır. 
Darbeciler kraliyet yanlılarına acımaz. Çekiçle vura vura Prenses Lamballe’nın beynini ezer, kellesini kazığa geçirir kraliçenin camına yaslarlar. 
"Cumhuriyetin bilime ihtiyacı yok" der, ünlü kimyacı Lavoisier'i giyotine yollarlar.
Mahkemenin idam vereceği bellidir, önce kral kesilecek, sonra sıra Marie’ye gelecektir. 
Kraliçe, sabaha karşı uyandırılır, kızından ve görümcesinden ayrılır, Conciergerie Hapishanesi'ne kapatılır. Artık lakabı "Pelerinli Dul"dur ya da "280 numara." 
İthamlar aşağılayıcıdır, cevap verme lütfunda bulunmaz. Adamlar kararlıdır, kalem kıracaktırlar nasıl olsa. 
16 Ekim sabahı, bir gardiyan gelir ellerini arkadan bağlar, davar gibi saçlarını kırkar. Yük arabası ile sokak sokak dolaştırır, diz çöktürürler Concorde (Devrim) Meydanı'nda. Kraliçe cesur görünür, bir rivayete göre celladın ayağını basar. 
- Pardon mösyö. 
"Cumhuriyetle dalga geçmek ha!" Üstündekileri yırta yırta soyar. Kafasını koparır kaldırırlar havaya. 
Alkış, ıslık, şamata. 
Rezalet!
Bize "cumhuriyet fazilet" diye öğretmişlerdi okulda.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.