"Biz maratonu da yüz metre gibi koşarız!.."

A -
A +

Ecevit'in dört günlük ABD gezisi Türkiye'nin ondört günlük gündemini bütünüyle işgal etti. Medyada pompalanan havaya göre gezi son derece başarılı geçmiş! ABD Başkanı Bush'un, resmen davet ettiği Başbakana, Yunan hükümet başkanı Simitis'ten on beş dakika daha fazla zaman ayırdığı için herkes mutlu, çehreler beşuş... Zaten Ecevit'in kendisi de geziye on üzerinden on puan verdi! Beyaz Ev'deki buluşmadan evvel herkes merak ediyordu; acaba Bush Ecevit ile kaç dakika görüşecekti?! Bir taraftan "Türkiye dünya devletidir" diyeceksiniz, diğer taraftan da baştan aşağı kompleks kokan bir tutum içinde olacaksınız... Bir kere bu aşağılık duygusundan kurtulmadıkça dünya devleti olmak filan hayaldir. Bakınız, İngiltere Başbakanı veya Fransa Cumhurbaşkanı, ABD'yi ziyaret ettiğinde o ülkelerin medya mensupları futbol hakemleri gibi kronometre tutuyorlar mı? Bir diğer garip değerlendirme de şöyle: "Ecevit mükemmel İngilizcesiyle ve konulara hakimiyetiyle büyük takdir topladı (!) Ben şimdiye kadar Fransa Cumhurbaşkanının veya Alman Şansölyesinin hiçbir resmi toplantıda İngilizce konuştuğunu asla görmedim. Acaba bu insanlar ülkelerini temsilde gerekli kabiliyetlere sahip değil mi? Ecevit "Karaoğlan" iken de en bariz vasfı İngilizce konuşabiliyor olmasıydı! İngilizce konuşunca her şey kendiliğinden hal yoluna mı giriyor? Sayın Başbakanın konulara hakimiyetine gelince, eh artık insaf, 45 yıldan beri parlamentoda olan ve o günden beri de Türkiye'nin gündeminde olan meseleleri bilmesin mi? Kaldı ki, basına görüntü vermek için ayrılan on dakikalık süre hariç, geriye kalan kırkbeş dakikada ele alınan bir düzine mesele, o süre içerisinde ancak konu başlıkları ile zikredilebilir. Yani hangi mesele derinlemesine irdelenmiş de Ecevit o hakimiyetini konuşturmuş? Bush'un daha önce kaldırılmış olan seyahat kısıtlamasını, yeni bir icraatmış gibi algılaması ve bunu "harika bir karar" olarak nitelendirmesi de herhalde bu hakimiyetin perçinlenmesi olsa gerek! İşin gerçek tarafı şu ki, Ecevit'in söyledikleri hem kendi fiziki durumu, hem de Türkiye'nin ekonomik durumu ve siyasi ağırlığı ile pek de mütenasip görünmüyor. Geziyi takip eden televizyoncuların, "Beyaz Saray'a o bilinen küçük adımlarıyla yürüyerek girdi" şeklinde anlattıkları Ecevit, ekonomik reformları bir maratona benzeten IMF başkanına, "Biz maratonu da yüz metre gibi koşarız" demiş. 1994'te fert başına düşen milli geliri 3024 Dolar iken bugün 2500 Dolar'a düşmüş bir ekonominin dümenindeki Ecevit'in bu sözleri, sizce ne kadar inandırıcı olmuştur? Güçlükle yürüyebilen bir lider, IMF desteği olmazsa borç taksitlerini ödeyemeyecek duruma düşen bir ekonomi ve son derece iddialı sözler... Halin icabına hiç de uymayan sözler! Amerikan yetkililerin Ecevit'in liderliği ile ilgili sözleri sadece retoriktir. Yani gönül alıcı diplomatik sözlerdir. Reel politik ise, Türkiye'nin 180 milyar Dolarlık dış ve iç borç toplamıdır. Geçen yıl yüzde on küçülen ekonomidir, 1.5 milyon kişinin işsiz kalmış olmasıdır, Kıbrıs meselesi, İnsan Hakları, AB ile münasebetler daha pek çok önemli konuda ciddi baskılar ve problemlerle karşı karşıya bulunmamızdır. Kendi kendimizi kandırmaktan artık vazgeçelim ve gerçekçi olalım. Başbakan'ın ABD seyahatinin tek müşahhas neticesi, Saddam Hüseyin'in başına bir çorap örmekte kararlı görünen Amerika'nın, yakın zamanda harekete geçmek için henüz hazırlıklı olmadığının anlaşılmış olmasıdır. Ama bu Irak'a müdahale etmeyeceği anlamına gelmiyor tabii. Eğer Ecevit bundan dolayı geziye on üzerinden on veriyorsa, sizce de biraz bol keseden atmış olmuyor mu?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.