Telaş ve hamaset...

A -
A +

Türkiye'de işler yine bilinen usullerle yürütülüyor. Yani yine telaşla ve son dakikada. Hani şu Murphy Kanunları maddesi var ya; "Eğer son dakika olmasaydı, birçok önemli iş yapılamazdı!" Bir taraftan "AB istediği için değil, bu değişiklikler zaten yapılması gerektiği için, yani vatandaşımıza daha iyi bir hayat, daha özgür bir ortam ve daha güzel bir gelecek hazırlamak için bu reformları yapmak zorundayız..." diyeceksiniz, diğer taraftan 19 Mart'a, yani AB'nin isteklerinin yerine getirilmesi bakımından son dakikaya yetiştirmek için alelacele, pürtelaş, adına uyum yasaları denilen düzenlemeler yapmaya çalışacaksınız. "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Tasarısı"... Uyum yasa tasarısının genel başlığı böyle. Peki içinde neler var? Polis vazife ve Salahiyetleri Kanunu, İl İdaresi Kanunu, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu, Jandarma, Teşkilat ve Görev Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Basın Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair tasarı.. Tasarının içinde ne ararsanız var, tam bir aşure yemeği gibi. Yani içinde kuş üzümü, fasulye, nohut, fındık, döğme, incir vs. her şey var. Bakalım birbiriyle ne kadar uyumlu olacak!.. Bütün bu mühim değişiklikler yine son dakikada yapılmaya çalışılacak. Ama Basın kanununda yapılması düşünülen değişiklik daha şimdiden büyük tepki topladı. Üstelik başka bir tasarının, (Yılmaz Karakoyunlu'nun başında bulunduğu Devlet Bakanlığı tarafından hazırlanan tasarı) üzerinde çalışılırken ve bu metin kamuoyunda ve meslek kuruluşlarında tartışmalara açılmışken, Adalet Bakanlığının bir manevrası ile birden bire işin mecrası değiştirildi. Son dakika meşgalesi sadece bundan da ibaret değil. Şimdi bir de "bölücü örgütün tamamen çözülmesini sağlamak için" yeni af tasarısı hazırlanmaya çalışılıyor. Ama bu konuda, hükümet ortakları arasında "uyum" yok. İşin boyutunun nereye varacağını kestiremiyorlar. Ya hükümet tasarısı, önergelerle değiştirrilirse... Ya adli merciler, içtihatlarla bu affın sınırlarını genişletirlerse... Ya örgüt liderleri (Ve mesela Şemdin Sakık, Abdullah Öcalan vs.) de af kapsamına girerse ve böylece PKK'ya siyasallaşma yolu açılırsa... Velhasıl ihtimaller çok ve çeşitli. Neyse zaten Avrupa Birliği konusunda da hükümet üyeleri arasında "uyum" yok. Baksanıza Devlet Bahçeli ile Mesut Yılmaz arasında yüzyüze olmayan, ama dolaylı olarak devam eden bir monolog var. Biri diğerini "sorumsuzluk"la, ötekisi berikini "alınganlık"la itham ediyor. Bahçeli ile Yılmaz arasındaki en son dolaylı atışma şöyle; Bahçeli: "AB'ye gireceğiz diye hilkat garibesine dönmenin alemi yok..." Yılmazın cevabı: "AB sürecinden kaçınamayız..." Neyse, çelebi bizde böyle olur siyaset işleri!.. Bahçeli diyor ki, "AB'den başka alternatifimiz yok demek, elimizi zayıflatmaktan başka bir fayda sağlamaz..." Doğru ama bunu sadece hamasetle yürütmek de mümkün değil. Alternatifleri güçlendirmek gerekir. Mesela, Karadeniz Ekonomik İşbirliğini, İslam Konferansı Teşkilatı bünyesindeki Ekonomik İşbirliği Örgütünü, ECO (Ekonomik İşbirliği Teşkilatı)'yu, hatta ve hatta ütopya olarak görülen D-8'i güçlendirmek ve kağıt üzerinde kalmaktan kurtarmak lazım. Bundan da önce ekonomiyi bir an evvel IMF ve Dünya Bankası'nın tahakkümünden kurtarmak lazım. Yoksa ha AB, ha ABD, farketmez... Bunu yapmadan sadece, biz ölmedik, ayaktayız, biz güçlüyüz, biz şöyleyiz, biz böyleyiz demek sadece hamaset olur ki, o da artık karın doyurmuyor!... Yani gerçekçi olalım. Manevra sahamız gittikçe daralıyor. Artık eskisi gibi rahatça hamaset de yapamayacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.