Yeni arayışlar ne getirir?

A -
A +

Türkiye'de AB'ye taraftar olanlar ile ona karşı olanlar arasındaki tartışmalar giderek daha keskinleşmeye ve daha dikkat çekici boyutlar kazanmaya başladı. Birkaç gün önce Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in, gidişatın endişe verici seyrine bakarak, "YETER ARTIK BİRBİRİMİZİ KÖŞEYE SIKIŞTIRMAYALIM..." şeklindeki çağrısı sonuçsuz kaldı. Bahçeli ile Yılmaz arasındaki dolaylı atışmalar ve Yılmaz'ın "Kimse askerin arkasına sığınmasın..." salvosu ortalığı iyice germişken, MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın beyanı üstüne tuz-biber oldu... Her ne kadar, Kılınç "bu benim şahsi görüşümdür" dediyse de, mesele kişisel boyut ötesinde anlam ifade etmektedir. Ülkenin, strateji belirlemede en önemli fonksiyona sahip kuruluşunun genel sekreteri sıfatını taşıyan kişinin "şahsi görüşü" alelade bir görüş değildir. Hele hele Türkiye gibi, askerin özel ağırlıkta role sahip olduğu bir ülkede bu daha da farklı anlam taşır. Gerçi şimdiye kadar askerî cenahtan yapılan açıklamalarda, genel tandansın Avrupa Birliği'ne girmek olduğu özellikle ve her zaman vurgulanmıştır. Ancak yine de bu konuda, içte ve dışta zaman zaman gerçek niyetin tam da böyle olmadığı yolunda görüşler serdedilmiştir. Nitekim Org. Kılınç'ın AB'ye karşı söylediği zehir zemberek sözlerin dumanı tüterken, Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu'nun da Savunma ve Havacılık dergisine verdiği beyanatta hemen hemen aynı mealde ithamlarda bulunması, son derece dikkat çekicidir. Şimdi bir kere daha içte ve dışta siyaset ve strateji odakları, askerin AB'ye bakış açısı hakkında beliren soru işaretlerini analiz etmeye çalışıyor. Bu arada şunu hemen ifade edelim ki, Türkiye'nin AB ile on yıllardır süregelen münasebetleri, yapılan anlaşmalar, verilen taahhütler, girilen riskler, yani bir bütün olarak oluşturulan strateji ve onu uygulamada gösterilen fedakarlık ve kararlılığın, bir anda ve birkaç beyanatla yön değiştirmeyeceği açıktır. Nitekim, Başbakan Ecevit'in, Kılınç'ın sözleri üzerine yaptığı açıklama da bunu teyid etmektedir. Ama bilelim ki, kırk küsur yıllık milli politikalara rağmen, AB yolunda hâlâ daha fikri ihtilaf ve farklı bakış açılarının büyüttüğü çok sayıda diken mevcuttur. Bu dikenlerin aşılması da o kadar kolay görünmüyor!... Gelelim "YENİ ARAYIŞLAR" meselesine. Org. Kılınç'ın "ABD gözardı edilmeden, mümkünse İran'ı da içine alacak şekilde Türkiye'nin Rusya ile birlikte yeni arayışlara girmesinde fayda buluyorum..." görüşü, bir yerde Bahçeli'nin daha önce söylediği, "AB'yi tek alternatif gibi görmek yanlıştır..." mealindeki sözlerinin devamı gibi. Ya da böyle yorumlanmaya müsait... Eğer bu yeni arayış bir tepki niteliğinde, kısa sürede oluşmuş bir şey değilse, yani gerçekten üzerinde uzun uzun çalışılmış bir fikir ise, uzun analizlere ve tenkitlere konu olacaktır. Zira Türklerin tarihte en çok savaştığı iki millet Ruslar ve Perslerdir. Bu demek değildir ki Rusya ve İran'la ittifak yapılamaz. Nitekim İran ile 350 yıldan beri sınırlarımız aynıdır. Ancak Türk Milleti'nin son iki yüz yıllık hedefi hep Batı yönünde olmuştur. Hedefin Batıdan Doğuya doğru yön değiştirmesi çok büyük ve köklü değişiklikler gerektirir. Hele hele Türkiye'nin mevcut angajmanları göz önüne alınırsa! Çarşamba günkü yazımızda da temas ettiğimiz gibi, acaba yeni arayışlar yerine, Türkiye'nin elini güçlendirmek için, KEİB, COMSEC, ECO, D-8 gibi mevcut teşkilatlara biraz daha ağırlık kazandırılıp, Türkiye'nin buralardaki gücü pekiştirilirse daha kolay ve daha gerçekçi bir seçim yapılmış olmaz mı? Üstelik bu tavır sadece AB'ye değil, ABD-İsrail eksenine karşı da ciddi bir koz olmaz mı? Zira bu oluşumların içinde Rusya da var (KEİB), İran da (COMSEC, ECO, D-8).

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.