"Uzmanlar" savaşı!..

A -
A +

Hayır, ABD ve İngiltere'nin Irak'a karşı yürüttüğü savaştan bahsetmiyoruz. O konuda da değerlendirmelerimiz olacak (savaş uzmanı olarak değil!) ama, ona daha zaman var. Biz bugün özellikle televizyon kanallarını işgal eden uzmanlar arasındaki savaşı ele almak istiyoruz. Meğer ne kadar da çok uzmanımız varmış... İnsan şunu düşünmeden edemiyor; madem bu kadar çok uzmanımız var, o halde neden hep stratejik hata yapıyoruz? Bu soruya cevap ararken de, insanın aklına hemen "Horozu çok olan köyde sabah bir türlü olmaz" deyişi geliyor. Gerçekten işinin ehli olan ve işini de seviyeli ve dürüst bir şekilde yapan gerçek uzmanları istisna ederek belirtelim ki, günlerden beri "uzman" kimliği ile kanal kanal dolaşarak ahkam kesenlerin ekseriyeti, ya şov yapmakta, yahut da bilmediği konularda akıl vermeye kalkışmakta... Uzmanlar çeşit çeşit... Dış siyaset uzmanları, ekonomi uzmanları, savaş uzmanları vs vs... Bu uzmanlıkların hepsini bünyesinde topladığına inananlar da az değil! Mesela çatışma bölgelerinde görev yapmış bazı gazeteci meslektaşlarımız var ki, askerlere şapka çıkartacak derecede strateji ve taktik uzmanlığı sergiliyorlar!.. Hele hele bazı borsa uzmanları var ki, ekonomi onları kesmiyor. Çoğunun yaşları henüz 20'li rakamlarda olsa bile bu aklı eveller, Türkiye'nin yönetim biçimini yerden yere vurarak şöyle diyebiliyorlar: "Olmaz böyle şey! Türkiye büyük ülke. Bu kadar yönetim zaafı yakışmıyor. Bunu hak etmiyoruz. vb..." Acaba işler bu kadar ucuz mu? Irak tartışmaları, emekli diplomatlar arasındaki büyük görüş ayrılıklarını da bize gösterdi. Hukukçular için yapılan bir espri vardır; "İki hukukçunun olduğu yerde en az üç ayrı görüş vardır!.." Ama galiba diplomatlar hukukçuları da geride bırakacak... Hepsi diplomasi konuşuyor ama, nedense aynı kelimelerle başka başka şeyleri ifade ediyor. Bir an için uzmalığı bir tarafa bırakalım. Lise müfredatı çerçevesinde okutulan Milli Güvenlik derslerindeki bilgileri kavramış olan herkes, savaş sırasında tarafların "kara" ve "gri" propagandalarını dikkate alarak, pompalanan haberlere ihtiyatla yaklaşır, doğrulatamadığı haberleri ille de verecekse, şüpheli olduğunu vurgulayarak sunar. Ama bakıyoruz iki günden beri Türk medyası, doğru yanlış demeden her habere balıklama atlıyor. Ve tabii kamuoyunu da fena halde aldatıyor. Mesela dünkü iri gazetelerde, (Umm Kasr) kasabasının düştüğü büyük büyük verilmişti. Ama bu satırların yazıldığı saatlerde Umm Kasr'ın düşmediği, tam tersine burada şiddetli bir direniş olduğunu bizzat İngiliz yetkililer açıkladı. Yabancı televizyon kanallarına baktığımızda, mesela Amerikan ve İngiliz televizyonları, ülkeleri fiilen savaşta olduğu halde daha ilkeli ve dikkatli bir habercilik yapıyor! ABD'nin hep hayır demesine karşılık, daha doğrusu hiçbir şey vermeden hep almak istemesine karşılık, Türkiye'nin kayıtsız şartsız hep evet demesini istediği için, "Amerikanın sesi" yahut "Sahibinin sesi" diye lakap takılan bir gazeteci uzman, Saddam'ın konuşma görüntülerine bakarak şöyle soruyor: "Mesela bu konuşan Saddam mı acaba?" Haydaa uzmanlığa bak hizaya gel! Eğer, daha ilk bomba düştüğünde Saddam kendisi değil de dublörünü kullansa, herkesten önce kendi askerleri (Her şey bitti, biz mahvolmuşuz) demez mi? Saddam bu yanlışlığı yapsa, ABD fırsatı kaçırır mı? Biraz Arapça bilen ve Saddam'ın sesini tanıyan herkes kimin konuştuğunu derhal farkeder. Saddam'ın, yakın gözlüklerini takmış olması "uzmanları" fena halde şaşırttı!.. Fazla mal göz çıkarmaz derler ama, bazen uzmanların fazlalığı da demek ki problem olabiliyormuş. Türkiye'de durumun özeti şu; Uzman çok, para yok. Yani hep yakındığımız gibi; herkes akıl veriyor. Para veren yok!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.