Ankara zirvesinin ardından…

A -
A +
Suriye meselesinde çözüme dönük gayretlerin Ankara zirvesi ile bir adım ileriye taşındığını söyleyebiliriz. Garantör ülkeler, Türkiye; Rusya ve İran, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını teyit etti.
 
Geçtiğimiz kasım ayında yapılan Soçi zirvesiyle, Suriye meselesinde üç ülke arasında daha etkili iş birliği ve ortak çalışma zemini için mutabakat sağlanmış ve bunun devamı konusunda çarşamba günü yapılan Ankara zirvesine işaret edilmişti… Ankara zirvesinde varılan sonuçların, beş ay öncesine göre, Suriye adına daha olumlu bir gelecek çizdiğini belirtelim. Her şeyden evvel, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusu, üç garantör ülke tarafından bir kere daha güçlü biçimde teyit edildi. Ayrıca Suriye’nin bugünü ve geleceği için, en büyük tehditlerden biri olan terör örgütlerine karşı mücadelede ortak kararlılık ifade edildi. Bu terör örgütlerine lojistik ve siyasi destek veren bölge dışı güçlere karşı da, net bir tavır ortaya kondu. Tahran’da yapılacak bir sonraki zirvede, bu hususların olumlu anlamda daha kesin bir noktaya taşınabileceğini bekleyebiliriz… Zira Astana ve Soçi diyalog süreçlerini kökleştiren üç garantör ülke, öncelikle Suriye Coğrafyasının tamamında olmasa bile, büyük kısmında kalıcı bir ateşkesi sağlayabilmiş, gerginliğin azaltılması ve insani krizlerin çözülmesi için birlikte önemli adımlar atmıştır. Sahada önemli askerî varlığa sahip üç ülke, bundan sonra da acil insani yardım konusunda, müşterek operasyonlar gerçekleştirebilir. Özellikle Doğu Guta için acil insani yardım erişimi ve sağlık hizmetleri ile mayın temizleme bu meyanda sayılabilir… Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki teklifini, Viladimir Putin açıkça destekledi. İran’ın da bu konuya  itirazda bulunması için bir sebep yok. Diğer taraftan üç garantör ülke, Suriye konusunda bugüne kadar etkili ve istikrarlı bir politika ortaya koyamayan Amerika’ya karşı, hayli kesin bir tepki de sergiledi. ABD’nin Suriye’de, güven ve istikrarın sağlanmasından ziyade kendi menfaatleri peşinde koştuğuna dikkat çekilmiş ve bunun Suriye’deki barış arayışlarına hiçbir faydası olmayacağına dikkat çekildi. Bütün bunlar Suriye’nin geleceği hesabına önemli hususlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir müddet önce, Fransa Devlet Başkanı Macron’un Türkiye, Rusya ve İran’la birlikte yapılacak zirveye dâhil olmak istediğini açıklamış ve bunun ancak kabul görmesi hâlinde gerçekleşebileceğini belirtmişti. Geçen zaman zarfında, Fransa’nın bu üçlüye katılmasının uygun görülmediği ortaya çıktı. Bunun üzerine Fransa farklı bir faza geçti… Macron, öteden beri Suriye’den çekilmek istediklerini deklare eden Donald Trump ile yaptığı görüşmelerin ardından, bu ülkede daha aktif bir konum elde etmek istediğini gösteren tavırlara girdi. Macron, Afrin Harekâtıyla ilgili söylemler ve terör örgütü PYD/YPG ile Türkiye arasında arabuluculuk yapmak gibi absürt tekliflerinden ötürü, Erdoğan’ın çok sert tepkisine hedef oldu… Öyle anlaşılıyor ki, Amerika Suriye’den çekilme hesapları yaparken, geride bırakacağı boşluğun Fransa tarafından doldurulmasını istiyor. Ve Fransa zaten buna teşne!.. Ne de olsa, Arap topraklarını İngiltere ile paylaşan Sykes-Picot anlaşmasından (1916) beri, Suriye üzerinde mandacılık oynuyor… Ve bunu bir biçimde sürdürmek istiyor. Lakin Fransa, Orta Doğu’da köprülerin altından çok suların aktığını görmek istemiyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle, boyundan büyük işlere soyunuyor. Fransa bu hatalı tutumunda ısrar ederse Türkiye ile çok ciddi sıkıntılar yaşar!.. Diğer taraftan Amerika, Türkiye; Rusya ve İran üçlüsüne karşı, Batı’dan Fransa, İngiltere ve Almanya; Orta Doğu’dan Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri vasıtasıyla ayrı denge kurmaya çalışıyor. İsrail’i de, özellikle İran’a karşı belli pozisyonlar için yedekte tutuyor şüphesiz…
Gelgelelim Amerika, hem içeride artık bariz hâle gelen çok başlılık ve yönetim zaafı hem de 2012 yılından beri Suriye konusunda ortaya koyduğu kararsız ve ürkek politikalar sebebiyle, ciddi bir güven kaybı yaşıyor. Dolayısıyla Orta Doğu Bölgesinde, hayata geçirmek istediği politikaları istediği gibi oluşturamıyor. Burada özellikle Türkiye’nin kararlı tavrı ve oyun bozma kabiliyeti büyük rol oynuyor. Bu çerçevede, Ankara zirvesindeki ev sahipliğinin de çok başarılı olduğunu ifade edelim. Ankara zirvesi sonuçları itibariyle, zayıf ve etkisiz biçimde seyreden Cenevre görüşmelerinin doğurduğu hayal kırıklığına karşı, Astana sürecinin giderek daha kati sonuçlar doğurması istikametinde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Bunun altını çizelim. Türkiye açısından biraz daha yakından bakıldığında, üç garantör ülkenin terör örgütlerine karşı yürüteceği mücadele ve bu arada PYD/YPG örgütü konusundaki hassasiyetimizin de paylaşılmış olması, büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar adı geçen örgüt ortak sonuç bildirisinde PYD/YPG, DEAŞ; Nusra Cephesi, El Kaide veya DEAŞ’la bağlantılı diğer gruplar kadar, açık biçimde vurgulanmamışsa da, Türkiye’nin bu konudaki kaygıları ve beklentileri not edilmiştir. Astana ve Soçi diyalog süreçlerinde, Türkiye’nin itirazlarını dikkate alan Rusya, PYD’yi davet etmemiştir… Yeni Anayasanın hazırlanması ve Suriye’nin geleceğinin Suriye halkı tarafından belirlenmesi ilkesine mükerreren vurgu yapılması da, Ankara Zirvesinin bir başka önemli ve olumlu sonucudur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.