Somali, Libya… Devlet yeniden...

A -
A +
Kuzey Afrika’da darbeyle yönetimi ele geçiren askerlerin, on yıllar boyunca ısrarla hayata geçirmek istedikleri sosyalizm denemeleri hüsranla bitti. Somali, Libya ve Sudan bugün bambaşka meselelerle boğuşuyor…
 
 
Başlangıcı Mısır’daki Albaylar cuntası (Hür Subaylar Hareketi) yapmıştı… 1952’de. Başlarında General Muhammed Necip vardı, ama esas oğlan Albay Cemal Abdunnasır idi. Sosyalizm reçetesi, Mısır’a deva yerine dert üstüne dertler getirdi. Hâlâ daha kalıntıları Mısır halkını inim inim inletiyor!.. Farklı tonlarda da olsa, Mısır gibi çareyi sosyalizmde arayan diğer bazı Afrika ülkeleri de aynı akıbete düçar oldu. 1969’da Libya ve Somali’de iki yeni aktör ortaya çıktı. Libya’da Muammer Kaddafi. Somali’de Siad Barre… Birisi Libya’yı 42 sene demir yumrukla yönetti. Diğeri ise Somali’yi 22 sene… Aynı yıl, yani 1969’da Sudan’da da General Cafer Numeyri yine Cemal Abdunnasır’dan mülhem olarak(!) sosyalizm reçetesi ile bir serüvene girişecekti. Fakat onun macerası daha kısa sürdü. 1985’te bir başka general tarafından kansız bir darbe ile saf dışı edildi. Her üç ülkede de, iyi şeyler olmadı. Libya’nın petrol zenginliğine rağmen, Kaddafi’nin “Yeşil Kitap”ta özetlenen tuhaf yönetim anlayışı, halkı memnun ve mutlu etmedi. Fakat iktidarı değiştirecek bir başka güç ve mekanizma da ortaya çıkmadı. Ta ki 2011 yılı baharında Arap Âlemi, “Arap Baharı” yangını ile tutuşana kadar.
Somali’de, 1991 yılında; Muhammed Farah Aidid isminde bir General (Askerden daha çok bugün Libya’da Halife Hafter’in ortaya koyduğu gibi savaş lordu hüviyetiyle öne çıktı…), Siad Barre’yi devirince, tam 20 yıl ülkeyi yönetecek meşru bir otorite vücut bulamadı. BM Güvenlik Konseyi’nin görev gücü göndermesi de hiçbir işe yaramadı. Velhasıl Somali yirmi sene boyunca âdeta orman kanununa teslim idi. 2011 yılı Ağustos ayında, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sıfatıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın Somali’yi ziyaret etmesi, tek kelime ile bir dönüm noktası oldu. O günden beri Türkiye’nin Somali’ye verdiği çok yönlü ve gerçekten güçlü, belirleyici destek, Somali’de bütün dengeleri değiştirdi. 2011’den beri yeniden tesis edilen devlet düzeni, mahalli; bölgesel ve küresel aktörlerin sürekli müdahale ve sabotajlarıyla akamete uğratılmaya çalışılıyor. Ancak bütün zorluklara rağmen, her geçen gün, Somali’de düzen yerleşiyor ve oturuyor. Eş-Şebab ve benzeri taşeron terör örgütlerinin yoğun saldırıları, zaman zaman etkili olsa da, Somali’nin bugünkü durumu düne göre çok daha iyi bir noktada. Bu hâle gelmesinde en büyük etken, kesinlikle Türkiye’dir… Şimdi, benze bir durumun Libya’da da hayata geçmekte olduğunu görüyoruz.
Elbette farklı bir ülkede, farklı dengeler ve farklı hesaplarla yapılan müdahaleler söz konusu… Ama benzerlikler çok fazla. Mesela Somali’de olduğu gibi, Libya’da da Birleşik Arap Emirlikleri en ön saflarda. Tabii petrol ve doğalgaz paralarıyla… Mısır, Libya’yı arka bahçesi gibi görmek istiyor. Suudi Arabistan hâlâ  daha Arap Dünyasının lideri olma hayaliyle, hesaplı-hesapsız, fakat her halükârda büyük güçlerin bastonu olarak iş tutuyor… ABD’nin, Rusya’nın, Fransa’nın, Almanya’nın ve diğerlerinin ne gibi hedefler peşinde olduğunu ayrıca anlatmaya lüzum var mı? Ancak bütün bu dinamiklere rağmen, Türkiye’nin özellikle son yedi ayda, Libya’da ortaya koyduğu performans, şer cephesinin planlarını büyük oranda boşa çıkarmıştır. Lakin hiçbir şey bitmiş değil. Belki meselenin bundan sonrası birçok bakımdan daha büyük nezaket arz ediyor!.. Dün Somali’de olduğu gibi, bugün Libya’da ve yarınlarda Sudan’da ve dahi Yemen’de Türkiye’yi bekleyen çok ciddi meseleler var. Türkiye behemehal, tarihin yüklediği misyonu akılda tutarak bütün gücüyle bu saydığımız ülkelerin yer adlığı coğrafyada ve çevresinde, kendisinden beklenen rolü oynamak durumundadır. Tarihî miras bunu gerektiriyor. “Libya’da ne işimiz var?” diyenler, bu mirası bilmez ve anlayamazlar. Ama onların bilmemesi gerçekleri değiştirmez...
Özetlersek, Türkiye Somali’de nasıl 20 yıllık bir kaos döneminden sonra, yeniden devlet düzeninin teşkili için çok kritik bir rol oynamışsa, bugün Libya’da da benzer bir durumla yüz yüzedir. 2011 yılı Mart ayından beri, kan ve ateşle imtihan olan Libya, Türkiye’nin keskin müdahalesi ile uçurumun kenarından dönmüştür. Şimdi mesele ülkenin tamamında meşru hükûmetin otorite tesis etmesini sağlamak ve Halife Hafter ile diğer irili ufaklı mahalli savaş ağalarının, ülkeyi daha fazla hırpalamasına set çekecek bir ortamı hazırlamaktır. Elbette bu tek başına Türkiye’nin yapacağı bir şey değildir. Ancak uluslararası konjonktür, sahadaki duruma göre vaziyet almaktadır. Bu sebeple sahadaki fiilî durum çok çok önemlidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.