Sel, seylap, seyelan, heyelan!..

A -
A +
Karadeniz’den çok sevindirici bir haber aldıktan iki gün sonra, bu defa Karadeniz’in kara kısmından çok üzücü haberler aldık, alıyoruz. Bir günde, bir aylık yağışın bir buçuk misli yağınca, sonuç felaket oldu!..
 
 
Bu defa Giresun merkezli, özellikle Dereli ilçesindeki sel felaketinin bilançosu, maalesef daha önce Bölgede vukua gelenler gibi yine çok ağır oldu… Sekiz vatandaşımız hayatını kaybetti. Dokuz tanesi de hâlen kayıp durumda. Karadeniz Bölgesi yurdumuzun en fazla yağış alan bölgesidir malum. Ve coğrafi yapısı da su baskınları ve heyelan gibi afetlere karşı ne yazık ki çok zayıf. Bu son afet vesilesiyle Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin beyanatından öğreniyoruz ki, Karadeniz Bölgesinde 120 bin tane dere var… Bu dereler elbette irili ufaklı ama hepsi de yüksek eğimli ve suyun akış hızı bu sebeple katlanıyor… Felaket Bölgesine bir günde metrekareye 137 kg yağmur yağmış. Bu miktar normal şartlarda, o bölgeye ağustos ayı boyunca yağan bütün yağmurun bir buçuk misli… Hâl böyle olunca kim ne yapabilir? Bakanın da ifade ettiği üzere, süper güç de olsanız, bu çaptaki bir afete karşı ne kadar hazırlıklı olabilirsiniz ki? Elbette eksikler ve yanlışlar, yapılan uyarılara yeterince önem vermemek gibi etkenler, maddi ve manevi faturayı ağırlaştırıyor. Küresel ısınma, mevsim kaymaları ve iklim şartlarındaki büyük değişimler sebebiyle, bundan böyle daha çok ve daha sık tabii afetlerin yaşanacağı konusunda, bilim adamları her gün ikazlarda bulunuyor. Ancak bu ikazlara ne derece kulak verdiğimiz çok su kaldırır!..
Güney Doğu Asya’daki muson yağmurları veya Kuzey ve Orta Amerika bölgelerini her sene altüst eden kasırgalar gibi büyük tabiat olayları, bizim coğrafyamızda yok. Fakat son senelerde bizim memleketimizde de tabii afetler artış göstermeye başladı. Artık hortum ve afet şeklindeki yağışlar yalnızca Karadeniz değil, Türkiye’nin her bölgesinde, yaşanıyor. Ve her seferinde bu çeşit meteorolojik hadiselere karşı ne kadar yetersiz ve aciz kaldığımızı acı şekilde müşahede ediyoruz. Yukarıda belirttiğimiz üzere, ekonomik olarak ne kadar kalkınmış olursak olalım, olağanüstü tabii hadiselere karşı tam bir korunma imkânsız. Yeterli eğitim ve bilinç ile bu alanda alınacak doğru tedbirler, zarar-ziyanı ve özellikle can kayıplarını azaltır. Bizim dikkat kesileceğimiz nokta işte burası. Gerisi teferruat. Giresun ve ilçelerinde, diğer il ve ilçelerde, felaketten zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizle birlikte dua ederiz. Vefat edenlere Allahü tealadan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar dileriz. Temennilerimizde hep bu son olsun diyoruz… Lakin biliyoruz ki, maalesef son olmayacak. Zira işin tabiatında bu var!.. İnsanlık tarihi tabii afet ve felaketlerle dolu. Zelzele, sel felaketi, kasırga, hortum vs. vs...
Sel (Arapçası seyl) ve su baskının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama yeni nesiller eskilerin bildiği birçok kelime ve kavramdan habersiz yetiştiği için, bazen onları lügat ve ansiklopedilere yönlendirmek icap ediyor… Biraz da bu maksatla başlıktaki kelimeleri sıraladık. Hepsi su, yağmur, sel ve toprak kaymalarıyla ilgili… Seylâp; su baskını, taşma, taşkın, feyezan demek. Seyelan da; yağışlarda yahut kar erimelerinden sonra suların yeryüzeyinin tamamını kaplayarak akması. Özellikle Arap lisanında su ve suya dair çok geniş isim ve kavramlar var. Kur’ân-ı kerimde Sebe’ suresi 15 ve 16. âyetlerinde geçen Seylül Arim gibi. Arim; set, baraj, büyük sel ve şiddetli yağmur demektir. (TDV İslâm Ansiklopedisi) Kur’ân-ı kerimdeki kıssa, Sebe Devletinin (Bugünkü Yemen topraklarında) eski merkezi olan Me’rib şehrinin yakınlarındaki Arim veya Sebe Seddi'nin yıkılması dolayısıyla yaşanan felaketi anlatır.
Prof. Dr. Nihat Temel’in “Ku’ân-ı kerimde ve Sosyokültürel Hayatımızda Su” isimli kitabında (Ensar Neşriyat); yağmur, su ve kuyuların farklı isimleri hakkında çok geniş bilgi yer alıyor. Mesela rîh (rüzgâr) ve riyâh gibi Matar (yağmur) ve Ğays da Kur’ân-ı kerimde farklı mahiyette kullanılmıştır. Rîh ve matar azap ve tehdit için, riyâh ve ğays rahmet ve nimetten bahsedilirken kullanılır. Bulut suyunu düşürdüğü zaman yeryüzünde bu suyun adları farklılaşır. Kuvvet ve zaafını, yağış ve kaynayışını gösteren çok sayıda adı var…
Mesela; ölü vaziyetteki toprağı dirilten suya hayyâ, kuraklığın peşi sıra yani tam ihtiyaç duyulduğu zaman yağan yağmura ğays denilir. Ğays ile birlikte sakin sakin devamlı yağan yağmura dîme, bundan biraz fazla yağana darb, bunun da fevkinde ise hetl, daha da fazla ise hetelân ve tehtehân, damlalar küçük ise kutkut, şöyle bir çiseliyorsa rahme, yine çok fazla değilse ğaybe, haşke, hafşe… Zayıf ve az ise zehâbheyme; sürekli yağıyorsa vedk, iri damlalı ise ve sert bir şekilde düşüyorsa vâbil, toprağı yarıp gidiyorsa bu’âk, her şeyi suluyor susuzluğunu gideriyorsa cûd, her yere yağıyorsa cedâ. Kesintisiz günlerce yağıyorsa ayn, damlaları çoksa ğadak, sağanak hâlinde yağıyorsa izzubâb; sert bir şekilde düşüyor ve fazlaca dökülüyorsa sehîfe, yanından geçtiği şeyleri sürükleyip götürüyorsa sehîte.  Toprağın yüzeyini soyuyorsa sâhiye, sert bir şekilde yere düştüğü için toprağın şekline tesir ediyorsa harîsa (çünkü hırsla toprağın yüzeyini soyuyor…). Ve bu şekilde uzayıp gidiyor. Ama benim yerim kalmadı!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.