Dananın kuyruğu koptu bir kere!..

A -
A +
Türk-Amerikan siyasi ilişkileri, 2003’teki Irak işgalinden bu yana, dalgalı deniz gibiydi… Bir inip bir çıkıyordu. ABD “müttefikliği” tek taraflı menfaat vasıtası olarak okuyordu. Sonunda bu noktaya geldi.
 
ABD Başkanı'nın, sözde Ermeni soykırımı konusunda, ağzındaki baklayı çıkarmasıyla birlikte dananın da kuyruğu nihayet kopmuş oldu… Dana hangi istikamete doğru koşmaya devam eder, orası şimdilik belli değil!.. Ama şurası kesin; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Joe Biden’ın sözde soykırıma dair açıklamaları, net olarak şunu gösteriyor: Şimdiye kadar, ülkemizle olan müttefiklik statüsüne, belli ölçüde ehemmiyet ve öncelik veren Amerikan Yönetimleri, her seferinde hassas dengeyi koruyarak, “soykırım” ifadesini kullanmaktan imtina ediyordu. Ne var ki, Başkanlık koltuğuna oturmadan çok önce, Türkiye hakkındaki niyet ve düşüncesini izhar etmiş olan Biden, bu meselede testiyi kırdı… Uçağın merdiveninde peş peşe üç defa tökezleyecek kadar yaşlı ve fizik gücü zayıf Biden, acaba bunu şahsen mi yaptı? Yoksa onun gibi daha dışişleri bakanlığı koltuğuna oturmadan, ülkemiz hakkında; “sözde müttefik” ifadesini kullanan, Antony Blinken gibi isimlerin telkini altında mı hareket etti? Bu husus başlı başına önemli. Öyle ya, önceki başkanlar da seçim kampanyasında, Ermeni lobisine çeşitli vaatlerde bulunuyordu. Açıkçası konu Biden’ın şahsından öteye, Amerikan devletinin yaklaşımıyla alakalı. Yani bu meseleyi çok daha derinden ele almak gerekiyor! Pazar günü akşamından bu tarafa, yapılan açıklamaların büyük bir kısmı çok sathi ve heyecanın gölgesinde kalıyor. Hâlbuki, uluslararası ilişkiler heyecanla değil, sağduyu ve soğukkanlılıkla yürütülmeli değil mi?
Türk-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası yaşanıyor… Sadece Biden’ın açıklaması değil mesele. S-400 veya F-35 meselesi de değil. Suriye’de elan, ülkemizin toprak bütünlüğünü kesin biçimde tehdit eden bir oluşuma, ABD tarafından açıkça ve ısrarla destek veriliyor!.. YPG ile ortaklık yapan bir ABD karşımızda anlayacağınız. Şu hâlde aramızda, sözde değil; hakiki bir müttefiklik anlayışının devam edebilmesi için, siyasi ilişkilerde yeni formatlama yoluna gitmeye mutlaka ihtiyaç var. Zira mevcut hâlde, Amerika üstenci bir tavırla hep şunu dayatıyor: (Benim dediğim olacak veyahut benim istediğim olacak, sen de buna itiraz etme!) Kusura bakma arkadaş o günler çoktan tarih oldu… “Soğuk Savaş” devri biteli otuz sene oldu. ABD’nin dünyayı burnundan yakalayıp, tek başına istediği yöne sürükleme teşebbüsünde bulunduğu sözde ‘Yeni Amerikan Yüzyılı’ on yılda bitti (1991-2001). Ve onun üzerinden de bir yirmi yıl daha geçti… Yani köprülerin altından çok sular aktı. Türkiye başta millî birlik ve bütünlüğü olmak üzere, egemenlik haklarına halel getirecek hiçbir dayatmayı kabul edecek bir ülke değildir. Amerika hâlâ geçmişe takılı kalmış vaziyette. Uluslararası hukuka göre değil, pazı gücüne dayalı orman kanunlarıyla sonuç almaya çalışıyor. Bunun sökmeyeceğini, 15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsü sırasında görmedi mi? Devir değişti… Venezuela’da bile sökmüyor artık!
Şimdi sadede gelirsek… Türkiye 1947’den bu tarafa, ABD ile olan yetmiş dört senelik siyasi, ekonomik ve askerî bütün münasebetlerini kökünden büyüteç altına almalı ve yeni bir yol haritasını çok dikkatli ve hesaplı şekilde ortaya çıkarmalıdır. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedik ya. Bugüne dek yaşanmış ve not edilmiş bütün hadiseler, tek tek ele alınıp değerlendirilmeli, yaşananların muhasebesi en ince teferruatına kadar yapılmalı ve ileriye dönük kararlar, bütün bunlardan çıkarılan derslere göre alınmalı… Şüphesiz bu iş büyük dikkat ve birikim gerektiriyor. Eh o tecrübe de Türkiye’nin hariciye teşkilatında var. Eğer ABD’ye karşı gösterilecek refleks, sadece Biden Yönetimi veya sadece son on-on beş senelik bir geçmişle sınırlı tutulursa, çok eksik ve hatalı olur. Bu meseleyi mutlaka temelden ele almak gerekir. Aksi hâlde sağlıklı bir yapı oluşturma imkânı olmaz. Geçmişte ilişkiler sistemi yerine tek tek olaylar bazında değerlendirme yapıldığı için, sonuçlar da hep problemli oldu!.. Yani dememiz o ki, bizim topraklarımızdaki üslerden kalkan Amerikan uçakları, ulusal güvenliğimizi tehdit eden bölücü terör örgütüne lojistik destek götüremez, götürmemeli. Dolayısıyla buna kapı aralayan bir husus da kalmalı.
Özetlersek; Türkiye’nin ABD’ye karşı atacağı adımlar, sözde soykırım iddiaları üzerinden yürütülen hasmane tavırlarla sınırlı kalırsa etkisi de ona göre olur. Dünya siyasi ve askerî dengeleri yeniden şekilleniyor… Türkiye işte buna göre esaslı bir değerlendirme yapmak durumunda.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.