Elçilerin “örgütlü eylemi” ve yansımalar…

A -
A +

ABD, Almanya ve Fransa’nın da içinde bulunduğu on ülkenin Ankara Büyükelçileri, bırakınız diplomatik nezaketsizliği, kabalığın da ötesinde küstahlıkla, içişlerimize karışmak gibi bir eylemde bulunmuşlardı!..

 

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın ifadesiyle, günlerdir tartışma konusu olan on ülkenin büyükelçileri, öyle sıradan bir şekilde değil, âdeta örgütlü biçimde bir araya gelerek, topluca bildiri yayınlamış, büyük infiale sebebiyet vermişti. En büyük tepki de şüphesiz en üst kademeden, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelmişti. Dışişleri Bakanlığı mahut bildiri üzerine bu işe karışan bütün elçileri derhâl Bakanlığa çağırarak kendilerine gerekli ihtaratta bulunmuş ve sebep oldukları krizi yine kendilerinin çözmesi gerektiği yolunda kuvvetli şekilde ikaz etmişti… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın keskin ifadelerle “terbiyesizlik” diye nitelediği davranışın karşılığı, çok daha farklı boyutlarda tezahür edebilirdi… Bu takdirde kriz çok daha derinleşebilir ve tamiri yıllar alabilirdi. Zira Erdoğan, Dışişleri Bakanlığına bir an evvel bu elçilerin istenmeyen kişi (Perosna non Grata) ilan edilmesi için gerekli işlemi yapma talimatı verdiğini açıklamıştı. Bu arada mahut eyleme iştirak eden elçilere ve ülkelerine de çıkış kapısı bırakmıştı. “Burası kabile devleti değil. Ya bizi anlayacaklar ya da ülkeyi terk edecekler…” demişti. Evet, diplomaside adımların hepsi bir anda atılmaz. Bir kısmı çözümün mümkün kılınması için zamana bırakılır. Tabir yerinde ise bilerek ve isteyerek karşı tarafa fırsat tanınır. Bu olayda da aynısı oldu. Toplu eylem icra eden büyükelçiler, dün birer açıklama yaparak (Hepsi aynı kelime ve cümleleri kullanarak) net biçimde geri adı attılar.

Bahse konu büyükelçilerin bu geri adımı atmaları (Şüphesiz bildiri yayınlarken ülkelerine danıştıkları gibi, bu adımı atarken de aynı şeyi yapmış olmaları söz konusu…), kendilerinin kapı açtığı bir büyük siyasi ve diplomatik krizin kontrol altına alınmasını sağlamıştır. Peki, bu sayın büyükelçiler durup dururken, neden böyle bir skandala imza attılar acaba? Şayet bu eylemin gerçek sebebinin sadece Osman Kavala’nın tutukluluk hâli olduğunu düşünüyorsanız, fena hâlde yanılırsınız! Kavala davası bu işte sadece bir ayrıntı ve tutamaktır. Daha doğru ifadesiyle teferruattır. Bu büyükelçiler de gayet iyi bilirler ki, bu şekilde toplu bildiri yayınlamakla Kavala’nın serbest bırakılmasını sağlamak mümkün değil. Ama bunu kullanarak Türkiye’yi bir şekilde köşeye sıkıştırmak hatta daha da ötesi yanlışa sürükleyerek tuzağa düşürmek ve netice itibarıyla büsbütün zora sokmaktır. Bunu anlamak için öyle fazla derin düşünmeye ihtiyaç yoktur. Her şey ayan beyan… Bağımsız devletlerin egemenlik haklarının ne olduğu, buna dair uluslararası kuralların ne dediğini en iyi bu elçiler bilir. Bu konuda Viyana Sözleşmesinin 41. Maddesini herhâlde yeni öğrenmedi bu büyükelçiler, eski adıyla sefirikebirler!.. Demek ki Osman Kavala bahane maksat Türkiye’nin kalesine gol atmak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, diğer Avrupa ülkeleri tarafından, mesela Almanya tarafından yeri geldiğinde nasıl kulak ardı edildiği bilinmiyor mu sanki?

Sadede gelirsek, çok daha vahim boyutlara ulaşma tehlikesi büyük olan bu skandal elçiler eylemi, şimdilik dizginlenmiş sayılır. Türkiye’nin sabrını test etmek isteyen çevreler, verilen tepkinin şiddetini görerek, daha fazla uzatmadan geri adım atma ihtiyacı hissettiler. Ve mevcut şartlarda en doğru kararı da böylece almış oldular. Elbette bu skandalın hayli tortusu da olacaktır. Ama ne yaparsınız ki, uluslararası ilişkiler sisteminin özünde realizm denen menhus bir illet vardır… Netice itibarıyla bu hadise Türkiye’nin menfaatlerine büyük zarar verebilirdi. Zaten karşı tarafın da arzusu bu yöndeydi. Şimdilik tehlikenin geçtiğini söyleyebiliriz. Nitekim Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından gelen bilgilere göre, Türkiye’nin egemenlik haklarına büyük bir saldırı olan eyleme imza atmış elçiliklerin, Viyana Sözleşmesinin; ülkelerin içişlerine karışmama prensibini koyan 41. Maddesinin hükmüne riayet etmeyi teyit ettiklerini açıklamaları, memnuniyet verici bir adım olarak değerlendirildi. Bunun devamında da aynı olumlu tutumun beklenmesi en tabii hakkımızdır. Umarız dünyaya demokrasi ve hukuk alanlarında ders vermek gibi kibirli bir tavrı sürdüren malum ülkelerin, artık pek çok şeyin değiştiğini anlama vakti gelmiştir.

Dünyada barışa, insan hak ve hürriyetlerine ve demokrasiye hizmet, öncelikle başka ülkelerin ve halklarının hak ve hukuklarına riayet etmekten geçtiğini kabul etmek ve bunu içine sindirmekle mümkündür. Aksi hâlde böyle üstenci dil ve tavırlarla, karşı tarafa etki etmeye kalkışmak, bu son olayda da görüldüğü üzere, fena hâlde tepki çeker!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.