​ Asıl mesele: “Güçlü eğitim, güçlü Türkiye Mücadelesi”

A -
A +

Çarşı-pazar fiyatlarındaki bu yangın geçici… Altın ve döviz fiyatlarındaki anormal artışlar da öyle. Mutlaka bir yerde duracaktır. Az veya çok, pahalılık her zaman vardır. Lakin bizim asıl meselemiz eğitim!

 

Bugünlerde herkes Türk lirasının dolar ve avro karşısında fena hâlde eriyen değerini konuşuyor. Bilen-bilmeyen, herkes altın ve döviz uzmanı kesilmiş… Söylediklerinin ne kadar doğru veya yanlış olduğu pek fazla önem arz etmiyor! Zira çarşı-pazar fiyatlarındaki yangın, pek çok şeyin önüne geçmiş durumda. Piyasalarda tam olarak neyin cereyan ettiğini bilen biliyor ve hesabını da ona göre yapıyor. Ama sağa sola kulak kabartarak yol-iz bulmaya çalışanlar da, bazen fena hâlde tongaya düşebiliyor. Böyle bir ortamda panikle kararlar verip, aceleyle birtakım alımlar yapan (Mesela uçan fiyatlara rağmen sabretmeyip, değerinin çok çok üzerinde meblağlarla araba vs. alan) kişiler, kendi eliyle kendilerini pekâlâ zarara düşürebilir. ‘Düşürebilir’ derken, aslında ihtiyatlı bir ifade kullanıyoruz. Hâlbuki çarşı-pazarda olan bitenler, kesinlikle toplumun bir kesiminin aleyhinde seyrediyor. Bu kaskatı bir gerçek maalesef! Peki, bunun altında ne yatıyor dersiniz? Evet, bildiniz… Eğitim, eğitim, eğitim!.. Velakin eğitim yalnızca bugünün meselesi değil. Dünün, önceki günlerin, geçmiş on yılların ve hatta geçen asrın, asırların konusu. Tanzimat’la birlikte, Osmanlı Devleti'nin eğitim sistemini altüst eden Mustafa Reşit Paşa gibi sözüm ona devlet adamları, hâlâ daha “reformist-modernist, Batıcı, ilerici” vs. kişiler olarak bize yutturulmaya çalışılıyor. Beri tarafta, o adamların eğitim dünyamıza musallat ettikleri zihniyet, yaklaşık iki asırdır ayağımızdaki pranga gibi, bizi gerçek manada ve yeteri derecede ilerlemekten alıkoyuyor…

M. Reşit Paşa ve şürekâsının, medreselerin eğitim düzenine getirdikleri değişikliklerle birlikte başlayan çöküş ve devamında yapılan diğer yanlışlar kar yuvarlağı gibi büyüdü. Her şeyin temeli eğitimdir. Eğitim düzeni şartlara cevap vermeyince, siyasi, askerî, iktisadi ve içtimai sahalarda da gerilme ve çöküş kaçınılmaz oluyor… Neticede koskoca bir imparatorluk yıkıldı. Yaklaşık yüz yıldan beri, cumhuriyet yönetimi altında, reform ve başka başlıklarla yapılan düzenlemeler, sayısız kere başvurulan müfredat değişiklikleri, bir türlü üniversal rekabet için ülkemizi gerektiği gibi donatamadı, hazırlayamadı. Dün Ankara’da toplanan 20. Millî Eğitim Şûrası'nda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği; “Güçlü eğitim güçlü Türkiye Mücadelesinde, Şûra kararları bize rehberlik edecek…” sözünden yola çıkarak, bu kısa özeti yapma ihtiyacı duyduk. Evet, güçlü bir Türkiye için mutlaka güçlü eğitime ihtiyacımız var. Başka da yolu yok bunun. Üniversite eğitimini bir kenara bırakalım, 20 milyon öğrencinin devam ettiği ilk ve orta öğretim sistemimizdeki eksikler ve ihtiyaçlar, bizim en öncelikli meselemizdir. “Kem âletle kemâlât olmaz” sözü hayatın gerçeğidir. Bir zamanlar bu ülkede, 45 günlük eğitim sonunda öğretmenlik diploması verildiğini unutmayalım!.. Bu şekilde mezun edilen öğretmenler nasıl öğrenci yetiştirebilirdi ki? Üniversite giriş imtihanlarında sıfır puan çeken lise mezunu öğrencilerin mevcudiyeti, bizi kara kara düşündürmeli değil mi?

Eğitim sistemimizde maddi ve manevi bakımdan kaydedilen gelişmeleri elbette göz ardı etmiyoruz… Fakat günümüz şartlarına ve ihtiyaçlarına göre daha almamız gereken çoook mesafe var! Bunu da göz önünde tutalım. Sayın Erdoğan’ın telaffuz ettiği şu cümleler çok önemli. “Dünün dünyası ve dünün Türkiye’sine göre gençlerimize bir ufuk kazandıramayız. Günümüzün öğrencilerini dünün öğrencileri gibi eğitmeye kalkarsak, istikbalimizin elimizden kayıp gitmesine mâni olamayız… Elimizdeki en kıymetli hazinemiz çocuklarımız ve gençlerimizdir…” Bu hazineye sahip çıkacak olan öğretmenler için de yaptığı değerlendirme dikkat çekici: “Öğretmenlik sadece eğitim ve öğretim sürecinde edinilen bilgileri sınıfta öğrencilere aktarmak değildir. Tecrübe ve irfanla gençlerimizi geleceğe hazırlama mesleğidir. Sadece öğretmez, aynı zamanda değer kazandırır, ufuk çizer…” Evet, gençlerimize hakikaten ufuk çizecek öğretmenler “istikbalimizin mimarları” olabilir. Bu öğretmenlerin yetişmesi için gerekli altyapıyı hazırlayabilirsek, küresel rekabette ülke olarak bulunmamız gereken konuma çabucak yükselebiliriz.

Cumhurbaşkanımız profesörlere de çağrıda bulunarak, ortaöğretimde yöneticilik yapmalarının yeni bir zenginlik kazandıracağını söylüyor. Ancak yükseköğretimdeki profesör ihtiyacımız karşısında, bunun hayata geçirilmesi pek kolay değil. Zira pek çok üniversitemizde profesör kadrolarındaki eksiklikler sebebiyle, bölüm başkanları ve dekanlar, Yrd. Doçent ve Doçentlerle karşılanmaya çalışılıyor. Bazı ünlü liselere müdür olarak profesörlerin tayini bir prestij kazandırır elbet. Lakin ülke geneli için bu seviyede bir istihdam, bugün için gerçekçi görünmüyor…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.